UNUTMAK...

Bir zamanlar duvarları bile araba fırçasıyla yıkardım.

Şu ince temizlik denilen şey var ya kısıra binmiş bir döngüydü. İçinde olunca pek anlamıyor insan, titiz sanırdım kendimi meğerse mutsuzmuşum...

Gereğinden fazla ne yapılıyorsa bence mutsuzluktan zaten.

Gereğinden fazla diyorum, gereğinden fazla;

Her şeyin bi gereği var nihayetinde, insan gereğinden fazlasına müsait değil, oluyorsa demek ki bir yerlerde sıkıntı var!

Misal, gereğinden fazla yemek gereğinden fazla açlıktandır... İnsan ne diye durduk yere gereğinden fazla acıksın ki?

Gereğinden fazla okumak gereğinden fazla dünyadan kopmaya çalışmaktır örneğin.

İnsan ne diye durduk yere dünyadan kopmak istesin ki?

Gereğinden fazla çalışmak da kendini kaybetmektir bir yerde.

İnsan durduk yere ne diye kaybolsun?

Gereğinden fazla çalıştım bugün...

Şimdi burada, karanlıkta oturmuş neyden korktuğumu düşünüyorum...

Köyün sisli havasında...

En çok unutmaktan korkuyorum galiba. Unutacağına öl daha iyi.

Düşünsene en güzel anıların siliniyor zihninden, bir yüzü hatırlamakta zorlanıyorsun, bir ses nasıldı gelmiyor aklına!

Bu çişinin geldiğini unutmaktan daha kötü. Çünkü çişinin geldiğini unutmak çişinin geldiğini unutmaktır. Ama sende izi olan birini unutmak, çok sevdiğin birini.. belki çocuğunu, belki anneni!..

Varlıksal kayıp..

Varlıksal kaybın varsa yoksundur. Yok.

Her beterin daha beteri var işte. Beterin beteri beni beter kadar korkutmuyor. Beterlerden geçtim galiba, galiba büyük oynuyorum...

Şanıma yaraşır.

Böyle düşüne düşüne o kadar çok şeyi yaşıyorum ki, bazen başıma geldiklerinde beni etkilemeyecekler gibi geliyor... Ama geldiğinde etkiliyor, çünkü hiçbir gerçeğin yükünü onu gerçek olmadan önce düşünmek hafifletmiyor.

Sanırım bir yarınımız yok ve sanırım zaman sadece bir kumar...

Bizse sadece şimdi masadayız. Sadece şimdi floş royal hakkı, sadece şimdi...

Hamdiye Kazdal DELİHASAN

YORUM EKLE