YETMEZ Mİ?

Buradan Geçmişe Baktığımda

Memleketime dair aklımda kalanlar. Çocukluktan ilk gençliğime kadar her tarafta kesif bir siyasi tartışma, sıkıyönetim, sokağa çıkma yasağı. Panzerler, askerler, polisler, sıkıyönetim kararnameleri. İlkokuldan lise sona kadar bütün öğrenciler için saçları üç numaraya tıraş etmeyi mecbur kılan sıkıyönetim kararnameleri.

Akşam sekizden sonra sokakta gezmenin yasak olduğu dönemler. Yavaş yürüme suçundan (!) şüpheli görünüp nezarete atılmamız. Sağcıların kahvehaneleri solcuların kahvehaneleri..Sağcıların mahalleleri, solcuların mahalleleri.

Askeri operasyon sebebiyle kuşatılmış mahallelerde yasak kitaplarımızı alelacele banyo sobasında yaktığımız zamanlar. Karakollarda yer kalmadığı için okulların nezarethanelere çevirildiği zamanlar. Vesaire vesaire..

Şair ağabeyim, dostum Kemal Bulut’un “bir yanlış vakitte ömür biçilmiş bana” dizelerini her an iliklerime kadar hissettiğim dönemler.

Geçmişi düşündüğümde özlediğim yıllar yani benim altınçağım 70’ lerden seksenlere uzanan yıllar. Hayata karamsar bakacak kadar tecrübemizin ve zihinsel çıkarımlarımızın olmadığı yıllar.

Aynı zamanda hayatımızı zehir eden siyasal gerginlikler, toplumsal alt üst oluşlar, elden düşme kültürün üstümüze boca edilmesi, arabeskin patlaması, köyden kente akın akın göç… sağcıların mahallesi, solcuların mahallesi… aynı mahallede yaşayan gençlerin birbirine kurşun sıkması.. günde yüzlerce ölü..hepsi de şehit.. hapishane kapısında biz, içeride yakınlarımız, teyzemin oğlu… sağcıların görüş günü, solcuların görüş günü…

Ortaokul, lise, üniversite, öğretmenlik, fakülte hep aynı kısır döngü, hep aynı terane..

Şimdi bakıyorum da hayatımın her döneminde yaşadığım toplumda aldığım her nefesi yediğim her lokmayı zehir zıkkım eden, bana bir lokma ekmeği mutlulukla yemeyi çok gören bir hastalıklı ortamın içinde bu günlere nasıl geldiğime hayret ediyorum.

“Ben kazanacağım sen kaybedeceksin”, “ben kurtarıcıyım sen hainsin”, “ben cennetliğim sen cehennemliksin.”

Yeter…

Elli senedir bu kısır döngüden, bu hastalıklı sarmaldan, bu zehirli düşmanlıktan; kinden, nefretten, ne sevmeyi, ne de sövmeyi öğrenememiş insanlardan oluşan bu toplumdan bıktım..

Komünizmi getirecekmiş; ne diye? “hakça bölüşüm olsun” diye…

Şeriat getirecekmiş; ne diye “insanlar birbirini sevsin” diye..

“Türk’ün Türk’ten başka dostu yokmuş”; ne diye “ihanetten kurtulalım” diye..

Hakça bölüşüm, sevgi ve sadakatin herkesin ortak paydası olması ile bu kadar kin, nefret, ölüm ve zulmün kol gezmesi arasındaki derin çelişkiyi izah edememenin onulmaz acısı..

Hepiniz aynı şeyi istediğinize göre bu kavga o tiksinti veren nefret artık duyduğumda kusacak hale geldiğim mega anlatılar…. ne diye…

Prof. Dr. Bülent Sönmez

YORUM EKLE