SİHİR, BÜYÜ VE KEHANET HARAMDIR!

İslâm dini iki ana kaynağıyla insanların refah ve mutluluğunu, birlik ve dirliğini, ahlâk ve meşru ölçülerindeki örfünü koruyup ayakta tutar. Keramet ve kehaneti şer'i bir delil kabul etmez. Üstelik bunlarla amel edilemeyeceğini açıklar.

Sihir, büyü ve kehaneti, gaipten haber vermeyi, cinciliği ve med-yumculuğu haram kılıp yasaklar. Bunların yerine sağlam, adil bir hukuk sistemi ve yüksek ahlâki ölçüleri koyar.

Keramet, cincilik, kehanetle amel etmeye cevaz verilmiş olsa, haklar zayi olur, suçsuz insanlar devamlı zan altında tutulur. Çok yanlış ve haksız kararlar verilir ve böylece ortada ne adelet, ne hakkaniyet, ne denge, ne de sağlam bir düzen kalır. Her şey alt-üst olup fitne ve fesatların çıkmasını kolaylaştırır. Malı çalman veya eşyası kaybolanların tek mercii gaipten haber verenler olur.

İşte, bu ve benzeri sebeplerden dolayı İslâm dini sihri, büyüyü, cinciliği, kâhinliği, medyumculuğu haram kılıp yasaklamış ve bunlarla iştigal edenlerin Allah ve Peygamberinden ilgilerinin kopacağını ilân etmiştir. Sahîh hadîste: "Kim bir kâhine (cinlerden bilgi alıp konuşana, yıldızlardan ahkâm çıkarana) veya bir arrafa (neyin nerede olduğunu bildiğini iddia edene) gider de onu tasdik ederse, gerçekten o Muhammed'e indirileni inkâr etmiş olur" buyurularak insanlar uyarılmıştır.

Hatta bir arrafa uğrayıp  O[“İsrailoğullarından şöyle bir söz de almıştık: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın.İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz.Hala da yüz çevirip duruyorsunuz. Sizden şu sözü de almıştık: Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz. Birbirlerinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız. Bunu kabul etmiştiniz. Hala da buna tanıklarsınız. Bütün bunlardan sonra siz şu insanlarsınız: Birbirinizi öldürüyorsunuz. İçinizden bir zümreyi yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onlar aleyhine kötülük ve düşmanlık hususunda dayanışmaya giriyorsunuz. Esasında onları yurtlarından çıkarmak size haram edildiği halde, esir olarak size geldiklerinde fidyelerini veriyorsunuz. Şimdi siz Kitabıın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? İçinizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezillikten başka birşey değildir. Kıyamet gününde ise böyleleri azabın en şiddetlisine itilir. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara,83-85)..]ndan bir şey soran kimsenin kırk günlük namazının kabul olmayacağı bildirilmiştir.

"Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir" (İbrahim Suresi, 4. Ayet)

İtiraz: "Bu ve benzeri ayetlere göre madem Allah dilediğini saptırıyor, dilediğine hidayet veriyor öyleyse bizim kâfir olmamızın suçlusu da yine kendisi olması gerekir, çünkü bize önce kâfir rolü verecek sonrada bu rolü oynadığımız için cehennemde yanacağı şimdi bu Allah adil mi..?? Hem beni bu işe mecbur tutacak, sonrada ‘niye yaptı’ diye soracak. İşte bu çelişkidir sorumlusu da Allah'tır."

Cevap:

1- Problem ayete verilen yanlış anlamdan kaynaklanmaktadır; ilgili ayetlerin doğru tercümesi şudur: “Allah DİLEYENİ saptırır, DİLEYENİ DE doğru yola iletir". Görüldüğü gibi Allah kendi istediğini değil sapıtmak isteyeni sapık saptırır: "Onlar eğrilince Allâh da kalblerini eğriltti." (Saf, 5)

2- Allah kimseye kıyak yaparak hidayet vermez, kişi doğru yolu kendisi arar ve gerekli gayreti gösterirse Allah da nasip eder: "İnsan ancak kendi çalışmasının karşılığını elde edebilir." (Necm, 39)

3- Kişi işlediği suçlardan kendisi sorumludur Allah bir şeyi yapmaya mecbur etmez kişiye tercih hakkı verir ve kişinin iyiyi tercih etmesinden ötürü mükafat alması ne kadar normal ise, yaptığı kötülüklerin sonuçlarına katlanması da o kadar doğaldır: "Size dokunan bir kötülük, işlediklerinizin bir sonucudur. O, bir çoğunu da affeder." (Şura, 30)

4- Meallerdeki çelişkiler Allah'ın değil tercüme edenin hatasıdır, Allah'a adalet dersi verenler onu yapmadığı bir şeyle suçlayarak en büyük adaletsizliği yapmaktadırlar, en büyüğe karşı işlenen bu suçun cezası elbette en büyük olacaktır: "Allah’a karşı yalan uyduran yahut kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan daha zalimi kimdir? Cehennemde kâfirlere yer mi yok!" (Ankebut, 69)

5- Mealleri karşılaştırmalı incelemeden olur olamaz eleştiri yaparsanız hiç anlamadığınız bir şeyi reddedersiniz. sizin kafanızdaki çelişkilerin neden başka sebeplerse neden Allah'ı suçluyorsunuz..?? Araştırmadan ön yargı ile Kur'an'ı itham edenler ve yetersiz bilgi ile Kur'an yorumculuğunu yapanlara şu ayetleri hatırlatıyoruz:

"Bu Kur’an Allah’tan başkası tarafından uydurulmuş bir şey değildir. Ancak kendinden öncekini doğrulayan ve o Kitab’ı açıklayandır. Onda şüphe yoktur, o âlemlerin Rabbindendir.Yoksa, Onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah’tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sûre getirin. Bilakis, onlar ilmini kavrayamadıkları ve yorumu kendilerine asla gelmemiş olan (Kur’an’ı) yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Şimdi bak, zalimlerin sonu nasıl oldu!" (Yunus, 36-39)

YORUM EKLE