SADECE İNANDIM DEMEKLE KURTULAMAZSIN!

İnsan sadece ben inandım diyerek sorumluluğunun bittiğini ve başkaca da bir çaba içine girmesine gerek kalmayacağını mı sanıyor?..

Allah insanlara, dünya hayatını bir imtihan aracı olarak görmeleri gerektiğini, bu dünya hayatında elçileri aracılığıyla her topluma bildirdiği ve o yüzden kimsenin sorumluluktan kaçamayacağı ilahi emirlerini doğru bir şekilde öğrenip buna uygun bir hayat sürerek ebedi hayatın nimetlerine kavuşabileceğimizi Kur'an'da açıkça bildirmektedir.

Her insan bu ilahi mesajları öğrenip buna uygun bir hayat sürmekle yükümlüdür. İslam dini her bireyin kendi sorumlulukları olduğunu ve dünya hayatında yaptıklarının sonucunda ahirette bireysel olarak sorgulanacağını, kimsenin bir başkasından yardım ve şefaat göremeyeceğini açıkça bildirmektedir.

Her müslüman imkânı çerçevesinde kendi dinini bireysel çabasıyla elinden geldiği kadar kaynağından (Kur'an'dan) öğrenmek zorundadır. Çünkü Kur'an anlaşılır, yeterli ve açıktır. Allah bu yükümlülüğü Kur'an da bildirmiş ve başkalarına değil sadece Allah'a kulluk edesiniz diye Kur'an'ı bizzat açıkladım demiştir;

 ''Elif Lam Ra. İşte! Bu kitabın ayetleri hükümlendirilmiş, sonra her şeyin hükmünü veren ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından açıklanmıştır ki, yalnızca Allah'a kulluk edesiniz.''
(Hud/1-2)

İşte bu yüzden birilerinin anlattığına göre değil bizzat Kur'an ı anlayarak okuyup, kendi dinimizi anlamalı, sorgulamalı ve öğrenmeli, ardından doğru dini hayatımıza uygulamalıyız. Bu her müslümanın görevidir.

Din konusunda İslam toplumunun tarihsel sürecini incelediğimizde genel olarak diğer semavi dinlerde olduğu gibi, dinimizin ''ruhban sınıfı'' denen din adamlarının tekelinde olageldiğini görürüz.

Geniş halk kitleleri, cehalet ve eğitimsizliğin getirdiği toplumsal çoğunluğa uyma içgüdüsüyle, din konusunda hiçbir çaba içine girememiş ve sadece belli din odaklarının güdümünde dini öğrenip yaşamıştır.

Tüm dinlerde mevcut olan bu ruhban sınıfı dini kendi dünyevi çıkarları uğruna toplumu yönetme, manipüle etme, sömürme, yönlendirme aracı olarak kullanmıştır. İslam toplumunda bu sömürü düzeni ilk defa Emevi iktidarında başlamış ve cahil halk en hassas olduğu dini konularda, özellikle kutsalı olan Peygamberi üzerinden manipüle edilerek, istedikleri şekilde yönlendirilmiştir.

Burada yapılan şu olmuştur; 

Allah'ın her konuda yeterli olan, teferruatlandırıp, örneklerle açıkladığı ve insanları doğru dine yönlendirerek, hiçbir güç odağının güdümüne girmeden sadece Allah'a kulluk etmesini sağlayan ilahi mesajlarının yani Kur'an'ın önce halktan uzak tutulması gerekiyordu. 

Bunu da Kur'an anlaşılmaz, okusanızda anlamazsınız, sadece orijinalinden anlamadan okuyun, suyunu şifa bulmak adına için, ölülere okuyup sevap transferi yapın, abdestsiz dokunmayın, yüksek bir yerde asarak muhafaza edin vb. hurafeler uydurarak yaptılar.

Ardından ikinci aşamada insanları ''Kur'an herşeyi açıklamamıştır ve eksik indirilmiştir'' yalanına inandırarak, kalan eksikleri ve tamamlanmamış yerleri ''Allah Resulü sözleriyle tamamlamıştır'' uydurmasına dayanarak, sadece Kur'an dan konuşan ve yaşayan Nebi'mize isnat ettikleri uydurulmuş sözlerin olduğu hadis kitaplarını dinin asıl kaynağı olarak tanıttılar.

Bu hadis kapısını bir kere aralarsanız, artık bu kapıdan dine sokulmak istenen her türlü hurafe, bid'at, safsata bilgileri hadis diyerek dine ekleyebilirsiniz. Ardından bunları gerçek Nebi sözleriyle karıştırıp harmanlamış ve birbirinden ayırtedilemez hale getirerek gerçek İslamdan tamamen farklı bir din ortaya çıkarmış olursunuz.

Bugün işte İslam diye yaşanan din işte Kur'an dan kopuk ama Kur'an a dayalıymış gibi görünen bir dindir. Çünkü bu uydurma dini Kur'an ile maskelemek için, kendi uydurdukları dini kural ve hükümlere Kur'an'ı uydurmak için ayetlere eksik ve yanlış anlamlar vermişlerdir. 

Bu amaçla kullandıkları en önemli argüman ''Peygamber'' kavramı üzerindeki tahrifat olmuştur. Hadis kaynaklarında çizilen Peygamber tasavvuruna uygun bir profil oluşturmak için, Kur'an da sadece vahyi olduğu gibi aktaran ve Allah'ın ilahi mesajlarını eksiksiz bildirmek misyonu için kullanılan ''Resul'' kavramını da,  
Elçinin beşeri vasıflarla günlük dünyevi işlerindeki pozisyonu için kullanılan ''Nebi'' kavramını da 
''Peygamber'' olarak tercüme etmişlerdir. 

Böylece Allah'ın kendi ağzından konuştuğu ve sadece Allah'ın ilahi kelamını bildiren ve asla hata yapmayan, kesin itaat edilmesi gereken RESULÜ, beşeri vasıflarıyla karar verip konuşan, kendi tercihleri olan, hata da yapabilen, yanlış yaptığında Allah tarafından ikaz 
edilen NEBİ ile 
aynı statüde gösterip, her iki kavramı da Peygamber 
diye çevirerek, Resule ait ilahi vasıfları 
beşeri vasıflara sahip Nebiye vermiş oldular. 

Böylece sadece Allah'ın sözlerini ileten ve buna göre itaat edilen yani aslında Allah'a yapılması gereken itaati, 
bizim gibi bir beşer olan ve vahiy dışında günlük hayata dair görüş ve düşüncelerini de bildiren 
(bu söz ve düşünceler Nebi'ye ait olsada din olarak kabul edilemez, çünkü din yalnız Allah'ın yani Resul'ün sözleri yani Kur'an'dır) Nebi'ye de göstermiş oluruz. 

Yani Nebi'nin eşleriyle konuşmaları, oturma şekli, yemek yeme tarzı, kıyafeti, sakalı, misvak kullanması vb. günlük söz ve davranışlarıda kesin itaat gerektiren dini emirler ve hükümler haline getirilmiş olur.

İşte uydurulmuş din anlayışı ''Nebi dedi ki'' diyerek, hem Nebi'nin doğru olsada din olarak kabul edilemeyecek söz ve davranışlarını hemde maalesef birilerinin çıkarları uğruna O'na isnat ettiği uydurma sözleri alıp yazdıkları hadis kaynaklarını dinin merkezine koyup buna dayalı bir din ortaya çıkardılar.

Bugün İslam diye yaşanan ve Ehl-i sünnet, şiilik, vehhabilik, şafi, maliki, hanbeli, hanefi, mütezile, eşari, selefi, mevlevilik, bektaşilik vb. diye bir sürü fraksiyona ayrılan, paramparça olmuş din, işte bu uydurma hadisleri Nebi'mize isnat ederek yazılmış hadis kaynaklarının farklı yorumlanması sonucunda ortaya çıkmış parçalarıdır.

 ''Dinlerini parçalara bölen, gruplara ayrılan ve her grubun, her cemaatin kendi yanındakiyle böbürlendiği kimselerden olmayın.''
(Rum/32)

''Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın.''
(Al-i İmran/103)

İşte Allah Resulü'ne ve sadece O'na uyup O'nu uyguladığı Kur'an a dayalı indirilmiş din yerine, Allah Resulü Kur'an dışında kendi sözlerini dinde ikilik oluşmasın diye yazdırmadığı halde, işgüzarlık  ederek bu sözleri kulaktan kulağa nesiller boyu aktaran, kendisinden en az 200 yıl sonra aralarında değişime uğramış sözlerinde olduğu hadisleri yazan Buhari/Müslim'in kitaplarını ''O'nun sünneti ve hadisleri zanneden'' uydurulmuş dine göre yaşayan kardeşlerimize bunları anlatıyoruz. 

Ama maalesef yüzyıllardır aktarılarak atalarından gelen dine göre yaşayan bu kesime, hurafe ve safsata dolu bilgilerin Kur'an da karşılığı olmadığını, Rasulullah'ın (bu hadislerin içinde doğru olanları olsada) Kur'an a aykırı bir şey söyleyemeyeceği için bir çoğunun uydurulmuş olduğunu söylediğimizde inanılmaz tepkiler ve hakarete varan sözlere maruz kalıyoruz. 

Çünkü bu kardeşlerimizin, dinini kendi okuyup, araştırıp öğrenmediği için; kendisine atalarından gelen dini bilgilerin yanlış olabileceği, hurafeler ve bid'atlar içerdiği Kur'an dan örneklerle gösterilse bile kabullenmeleri neredeyse imkansız hale gelebiliyor.

Bu kesimin rivayete dayalı, zan içeren, beşer eliyle yazılmış, Kur'an a zıt bilgiler içeren, asla Nebi'mize ait olamayacak içerikteki kaynakları öne sürerek ;
''işte bunlar Peygamberin sünneti ve hadisleridir, bunları inkar edenler Peygambersiz bir din istiyor'' tarzı söylemlerini ibretle görüyoruz. Bu uydurma ve Nebi'ye iftira edilerek isnat edilmiş bilgilere dayalı iddialara, gerçeğe dayalı yani Allah'ın indirilmiş dinine uygun, vahiy temelli cevap verildiğinde ilk tepkisi doğrudan inkar, tekfir sonra da hakaret oluyor. !

Neden bu reaksiyonu veriyor?

Çünkü uydurulmuş din öğretisi o kadar iliklerine işlemişki, inandığı ve benliğine yerleşmiş bilgiye uymayan bir şey işittiğinde robotik, refleks tepki gösteriyor. Ona göre inancı dışında duyduğu yeni bilgi vahye dayalı bile olsa doğru olamaz. !

İnkar psikolojisi devreye giriyor. Ardından inancının doğruluğunu kanıtlamak adına karşı görüşü red mekanizması çalıştırılıp duruma uygun (gerekirse vahyi bile reddetmeye varan), durumu kurtaran açıklamalar yapıyor. !

Sorgulamaya, araştırmaya, düşünme ve akletmeye kapalı, "akıl değil nakil dini" inancıyla yetişmiş bir zihniyete, gerçekleri tüm kanıtları ile sunsanız bile maalesef en küçük bir olumlu dönüş alamıyorsunuz.

Maalesef ateist yada deist inancı taşıyan birini, Allah'ın İndirilmiş dininin gerçekleri karşısında doğruya yönlendirme şansınız, uydurulmuş din zihniyetine sahip bağnaz, tutucu, gelenekçi, aklı kenara koyup atalarının uygulamalarına koşulsuz  iman etmiş birinden inanın daha fazladır... !

 "Yeryüzünde dolaşan canlıların Allah nazarında en kötüsü akıllarını kullanmayan, gelişmeyen, cehaletten kurtulmayan, çevresinde olup bitenlere, hak ve hakikate ilgi konusunda sağır ve dilsiz kesilenlerdir."
(Enfal / 22)

Allah'ın Kur'an daki mesajı açık ve nettir. Tüm insanlara gerek ilahi mesajı içeren Kur'an ayetlerini gerekse tüm evrendeki yaratılış ayetlerini okumamızı ve  bu mükemmel düzende yürüyen mekanizmaları, işleyişi, ölçüyü üzerinde tefekkür edip kavramamızı ve dine bu bakış açısıyla yaklaşıp Allah'ın yüceliğini ve birliğini tekrar edip, yalnız O'na yönelip, dini sadece O'na has kılarak kulluk etmemizi istemektedir. !

İşte bu görev sadece din adamlarına yada belli çevrelere verilmemiştir. Allah her bir kulunu kendi imkanları çerçevesinde bununla yükümlü kılmıştır. !

Bu görevi yapmanın birinci aşamasıda; yüce Allah'ın ilahi sözlerini içeren ve bize doğru yol rehberinizdir dediği Kur'an ı anladığımız dilden, ağır ağır, anlayarak, düşünerek, tefekkür ederek, başka insanların yorum ve yönlendirmesinden arınmış bir zihinle okumaktır. !

Bunu yapmadan başka kaynakları okumak sizi felakete, başkalarına kul olmaya, Allah'ın değil başkalarının ürettiği dini yaşamanıza ve geri dönüşü olmayan şirke götürebilir. !

Bugün geniş müslüman halk kitlelerinin yaptığı aslında kolaycılık ve tembelliğin sonucu olarak her konuda olduğu gibi din konusunda da hazırcılığa alışmış, atalarının yüzyıllardır yaptığı gibi birilerinin kendisine öğrettiği, bilinçli olarak uygulamadığı öğretilerin yer aldığı dini yaşamaktan ibarettir.

Bu gerçeği gören ve bilen bazı çevreler, tarikatlar, cemaatler;  gerçek İslam dininde yani Kur'an a dayalı indirilmiş dinde olmayan bir sürü uydurma bilgiye dayalı uygulamaları, bu halk kesimlerine din diye anlatıp buna göre dinlerini yaşamalarını sağlamaktadırlar.

Böylece bu hizmetlerine karşılık değişik çıkarlar elde etmektedirler. !

Alan memnun, satan memnun. Diyecek bir şey yok. !

 Kıyamet günü yargılama sonucu kaybedenler;

 ''ama benim önderim, tarikat şeyhim, imamım, gavsım vb. bana böyle yapmamı söyledi. Büyük çoğunluk aynısını yaptığı için doğru dinin bu olduğunu sandım.''

''Ya rabbi, ne olur beni geri gönderde beni saptıran kişilere değil senin gönderdiğin resulüne, indirdiğin ayetleri bizzat okuyup doğru dini öğrenip buna göre yaşasaydım'' 

demeyesiniz diye işte bu ilahi mesaj yani Kur'an insanlara Allah tarafından Elçisi aracılığıyla  indirilmiştir.

 ''Kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir musibet gelip de, “Ey Rabbimiz! Bize bir Resul gönderseydin de ''AYETLERİNE UYSAYDIK'' ve mü’minlerden olsaydık” diyecek olmasalardı, seni göndermezdik.''
( Kassas / 47 )

Son pişmanlığın fayda vermeyeceği, kimsenin kardeşinden, ana-babasından, dostlarından fayda göremeyeceği, Allah dışında hiçbir varlığın şefaatının sözkonusu olmayacağı O gün gelmeden, her müslüman birey sorumluluğu olduğu üzere dinini kaynağından  yani Kur'an dan öğrenmeli ve buna uygun yaşamalıdır. 

Birilerinin öğrettiği, temeli Kur'an ve sadece Kur'an a uyup konuşan Rasulullah'ın olmadığı bir din bizleri felakete götürür.

 "Onların, ateşin karşısında durdurulup, " h! keşke dünyaya geri gönderilsek de, bir daha Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak!" dediklerini bir görsen! Hayır! daha önce gizlemekte oldukları şeyler (günahlar) kendilerine göründü. Onlar dünyaya geri gönderilseler bile, yine kendilerine yasaklanan şeyleri mutlaka tekrar yaparlardı. Onlar kesinlikle yalancıdırlar." 
(En'âm / 27-28)

“Size düşünüp taşınacak kimsenin düşüneceği kadar bir ömür vermedik mi?! Hem size Resul de de gelip uyardı.” 
(Fâtır / 37)

 “Kendilerine azabın geleceği ve kâfirlerin 'Rabbimiz bize birazcık mühlet ver de davetine uyalım ve elçine tabi olalım.' diyecekleri gün hakkında insanları uyar.” 
(İbrahim / 44)

''Acaba şimdi bizim için şefaatçiler var mı ki şefaat etsinler, ya da dünyaya geri gönderilsek de yapmış olduğumuz amellerden başkasını yapsak.' Onlar kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de kaybolup gitti.” 
(A’raf  / 53)

 ''Keşke bir kere daha dönme imkânım olsaydı da iyilerden olsaydım.' diyeceği günden sakının.” 
(Zümer / 58)

“Kendilerini yanlış yönlendirip saptıranlara uyanlar şöyle derler: 'Ah! Keşke bir kere daha dünyaya gitseydik de şimdi onların (kötülerin) bizden kaçıp uzaklaştıkları gibi biz de onlardan kaçıp uzaklaşsaydık!' İşte böylece Allah onlara, yaptıkları şeyleri pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar ateşten çıkacak değillerdir.” 
(Bakara / 167)

YORUM EKLE