Sadece içki mi sarhoş eder?

AK PARTİ, MUHALEFET, ÜLKENİN GELECEĞİ ÜZERİNE KARIŞIK DÜŞÜNCELER

Giriş

“Muhalefet kaygan bir terim olsa da, dövülebilir ve köpüren, “iç muhalefet”ten “partizan muhalefet”e kadar her şeyi ifade eder. Philliou, “Bugün bu kelime, ayrıcalıklı bir konumdan, yani Türk seçkinleri içinde, iktidara doğruyu söyleyen birinin – genellikle trajediye mahkum olan – ilkeli kahramanlığının yüklü bir değerini taşıyor” diye yazıyor. Yine de insanların kurtuluş mücadelelerinden öğrenilebilecek bir şey varsa, o da “iktidara doğruyu söylemek”in hiçbir zaman işe yaramadığıdır. Bir pratik değil bir ilke olarak kaldığı sürece, “doğruyu söylemek” hayal aleminde kaldığı sürece, her zaman yenilgiye uğrayacaktır. Tek bir yöne doğru hareket eden örgütlü bir insan kitlesi biçimindeki güç, sadece konuşulmamalı, kullanılmalıdır.”

Açık konuşmak gerekirse mevcut haliyle hükümet (Ak Parti demiyorum çünkü artık Ak Parti yok, AK PARTİ MHP koalisyonu var) uzatmaları oynuyor. Bunun sebepleri zaten bu yazının konusu olacak.

Hakikati söylemenin işlevsel bir değeri yok biliyorum. Kimin dikkatini çekecek bu da çok önemli değil; ben sadece görevimi yapıyorum.

Tek endişem içinde bulunduğumuz ahlaki süreç.. Öyle bir süreçte yaşıyoruz ki bir siyasi ile konuşmak, yazı yazmak, uyarıda bulunmak, eleştiri yapmak hepsi dünyevi amaçlara dönük çabalar olarak kabul edilebiliyor. Manzaray-ı umumiye bu maalesef. Geldiğimiz noktaya bakar mısınız?

Muktedir Olmanın Paradoksu

Eğer sürekli kazanıyor ve belli iktidar alanlarını elinizde tutuyorsanız oldukça fazla niteliksiz insanı kendinize çekiyorsunuz demektir. Fedakâr cefakâr insanlar iktidara uzak, makam mansıp ve çıkar peşinde koşanlar ise iktidara yakın olacaklardır. Münafık’ın ve sadece dünyevi kazanımlar elde etmek isteyen her yapının yakın duracağı nokta her zaman hükümet iktidarını elinde tutanlar olacaktır. Samimi insanlar iktidar için değil, davaları için mücadele ederler. Zafer’i de salt dünyevi menfaatlere özgü görmezler.

İktidarın ve gücün menfaatçi dalkavukları kendine çekme gibi bir özelliği vardır.

Bunun sonucu olarak her yükselişin kendi yıkımını da içinde taşıdığı söylenebilir. Önceleri yüce hedefler etrafında toplanan insanlar uzun süreli iktidarlarından sonra istiğna duygusuna kapılıp çizgiden sapabilirler. Hatta, etrafdaki menfaat şebekelerini ne kadar beslerlerse o kadar ayakta kalacaklarını düşünmeye başlarlar.

İşte derin paradoks burada başlar. Kendi çıkarlarını bir kenara bırakıp sadece davasının düşünen insanların menfaatten uzak durması münafık ve ikiyüzlü insanların köşebaşlarını tutmasını ve samimi insanların kenara itilmesini getirir. Buyurun çözün bu paradoksu. Bu ölümcül bir paradokstur. Paradoksu aşmak ne kadar mümkün olur bilinmez ama aşabilmenin yolu iktidar kavramını ahlaki temelde anlamaktan geçer.

Kurumsalda Tek Parti

Eğer uzun yıllar hep iktidarda kalmışsanız içinizde birçok iki yüzlü insanı barındırma ihtimaliniz oldukça yüksektir. Bu durumun iki tane önemli sonucu bulunmaktadır.

a-Güç ve Maddi Çıkar Elde Etmek isteyenleri Kendine Çekmesi: Bu, samimi olmayan insanların parti içinde yuvalanmasına getiren ve samimi insanları tasfiye olmasını sağlayan bir durum yaratmaktadır.

b-Çeteleşmenin Artması: Kurumsalda bunun yansıması şu şekilde ortaya çıkmaktadır: Arkasına bir milletvekillini alan veya Beştepe’de bir yakını olan kişi herhangi bir hukuk, yasa, ahlaki değer tanıma ihtiyacı hissetmeyecektir.

Kurumda ayakta kalabilmenin yolu mevcut iktidarın vekilleri veya bürokratları ile içli dışlı olmaktan geçmektedir..

O halde onların rakip gördükleri sadece onların ne mal olduğunu anlayan ve yanlışları dile getiren mevcut iktidarın fikriyatına sahip olan insanlar olacaktır. Çünkü yaptığı bütün ahlak dışı, hukuk dışı işlerinin onlar tarafından dile getirileceğini bilmektedir. Bu yüzden ilk işi bu tarz dava sahibi adamlardan kurtulmanın yollarına bakmak olacaktır. Yani iktidar partisinin davasına sahip olan insanları kendine rakip olarak gördüğünden ilk başta onlarla uğraşacaktır.

“Hırsız, herkesi hırsız zanneder” derler ki;herkesin kendisi gibi ilkesiz ve omurgasız olduğunu zannetmeleri en ayırıcı vasıflarıdır..

Böylece kurumlarda özellikle hükümet karşıtı ideolojik/cemaatsel algıya sahip olanlara daha fazla yer verecektir. Çünkü onların ipini elinde tutması daha kolay olacaktır. Herhangi bir sıkıntıda onları Fetöcülükle, PKKcılıkla suçlaması kolay olacaktır. Ama dava sahibi inançlı Müslümanlara bu tarz iftiralar atması zor olacağından onları kurumda çok fazla görmek istemeyecektir ve onların bir biçimde kurumdan uzaklaşması için her türlü tezvirat, fişleme, kumpas ile devre dışı bırakmaya çalışacaktır.

Menfaat eksenli taraftarların belli mevzileri tutma çabası örgütlenmelerini de gerektirmektedir. Böylelikle devletin Resmi kurumlarında çeteleşme ortaya çıkacaktır. Çünkü karşılarında kendilerini sorgulayacak herhangi bir güç yoktur. Bütün kurumlar tek partinindir. Bu yüzden menfaat çevresi mevzilerini kaybetmemek adına her tür kirli ilişkiye, her tür manipülasyona başvurmaktan çekinmeyecektir.

Çünkü çeteleşmenin olduğu yerde ilkeler geri planda kalacaktır. Herkesin menfaatinin bir diğerine bağlı olduğundan birisinin ilkeli davranması ötekilerin menfaatini ortadan kaldırabilecektir.. Bu yüzden varolan yapı’dan beslenen menfaat çetelerinden herhangi biri ilkeli davranmakta zorlanacaktır . Çünkü her birinin menfaati bir diğerinin menfaatine bağlıdır. Bu yüzden öncelikli vazifeleri pis işlerine işin içindeki herkesi ortak etmek ve birbirlerinin açıklarını biryerlere not edip kayıt etmektir.

Böylece devletin kurumları kurum olmaktan çıkacak, devlet bürokrasisi “sureta partili” olan çetelerin insafına teslim edilmiş olacaktır. Bu da toplumda çok ciddi kutuplaşmaya ve aidiyet duygusunun yok olmasına kapı açacaktır.

Sonuç olarak devlet kurumları birer arpalık haline dönüşecek, Devletin yapısı içten içe çürümüş olacaktır.

Bu durum sadece bir partinin sonunu değil, aslında devletin dirlik ve düzenini de tehlikeye atan trajik bir sonun da başlatıcısı olacaktır. Sürekli kaybeden ve devletin hiçbir kademesinde yer bulamayan muhalif(!) partiler de çaresizlik içerisinde aklı selimden uzaklaşacak; nefret ve cinnet sarmalının içine gireceklerdir. Rasyonel hiçbir proje üretemeyecek; sadece var olan memnuniyetsizlikler üzerinden kendilerine alan devşirmeye çalışacaklardır. Bu da başlı başına daha büyük bir yıkım anlamına gelecektir. Çünkü herkesin aklı selim’den uzaklaştığı, tek hedefin iktidarda kalmak ya da iktidara gelmek olduğu bir süreç toplumun bütün dokularını alt üst edecektir.

Hükümet meşruiyetini nasıl kaybeder?

1-Ahlaki değerden yoksun Müstağnilerin artması: Bir milletvekiline sırtını dayayarak her türlü gayrimeşru işlemi yapmaktan korkmayan çetelerin çoğalması ile. Milletvekilleri halkın temsilcisi olmaktan çıkıp çıkar çevrelerinin temsilcisi olmaya başladığı zaman..

2-Kuşatılmışlık hissinin gelişmesi: Yapılması gerekenleri yapmayı bırakıp kuşatılmışlık hissine kapıldığı zaman. Bu his ile hükümeti elinde tutan sadece iktidarda kalmayı düşünmeye başlar. Kendi içinde bir temizliğe güç yetiremez. Mevcut bütün gayrimeşru uygulamaları görmezden gelmeye başlar. Dışa karşı güçlü görünmek için kurumlar içerisinde çöreklenmiş çetelerin bütün uygulamalarını savunmaya mecbur hisseder kendini ve onları sahiplenir. Bu da çöküşü ortadan kaldırmaz sadece biraz geciktirir..

İhanet ve Hükumet

Bulunduğu makamda keyfi uygulamalar yapan herkes mevcut hükumetin yıpratılması amacına hizmet etmektedir. Bu yüzden bir yerde ihanet olup olmadığı keyfi uygulamaların bulunup bulunmadığı ile alakalıdır.

Başarılarıyla değil, belli bağlantıları ile bir yere gelenler makamlarını kaybetme korkusunu her an yaşarlar. Bu yüzden onu koruma noktasında daima tetiktedirler. Onların rakipleri asla muhalifler olmayacaktır. Yani muhaliflerin kendi makamlarına getirilmeyeceğini bilecek kadar akıllıdırlar.

O halde onların rakip gördükleri sadece onların ne mal olduğunu anlayan ve yanlışları dile getiren mevcut iktidarın fikriyatına sahip olan insanlar olacaktır.

Tek mücadeleleri makam korumak olduğu için, özellikle varolan hükümetin fikriyatına sahip olan ve kendilerine boyun eğmeyenleri yıpratmaya ve devredışı bırakmaya çalışacaklardır. Makamlarını koruma noktasında en önemli hamleleri Hükumet düşmanları ve muhalif olarak bilinenleri kendi kurumuna doldurma şeklinde tezahür edecektir . Hükümet karşıtı güçler ne kadar çoğalırsa kendi iktidarı da kendi makamı da o kadar sağlamlaşmış olacaktır . Çünkü muhalif olanların ipini daima ellerinde tutabilecektir. Zekâsının yönünü korku ve telaş ile belirlediğinden Ona kaybettirecek olanların hükumete yakın insanlar olduğunu çok iyi bilmektedir.

Devlet kurumlarında hükumetin fikriyatına yakın olanların tasfiye edilmesi veya edilmeye çalışılmasının anlamı budur.. Bu yüzden çevremizde hükumet yanlısı görünen makam sahiplerinin makamı kaybetmeme hamlesi aslında hükumetin tasfiyesinin de hızlanmasını getirecektir..

“Hırsız, herkesi hırsız zanneder” derler ki;herkesin kendisi gibi ilkesiz ve omurgasız olduğunu zannetmeleri en ayırıcı vasıflarıdır..

Tek parti iktidarına yakın olanların pervasız eylemleri aslında sonun başlangıcında olduğumuzu göstermiş olacaktır.

Makam Mansıp Ve İlke

İnsanlar bir makamda oturduğu için suçlanamazlar. Bizler çoğu kez kazanımları ve zenginlikleri konuşmaya alışmışızdır O kazanımlar veya zenginlikleri elde etmek için ne tür bedeller ödendiğini çoğu kez düşünmeyiz.

Hayatında hiçbir davası olmayan, dava ile ilgisi sadece ganimet söz konusu olduğunda ortaya çıkan yaratıkların belli makamları işgal etmesinden rahatsız olmalıyız oysa.

Bedel ödediğinde görmezden geldiğimiz insanların belli makamlar elde etmek için her kalıba giren insanlar tarafından harcanmasına ancak bu şekilde engel olabiliriz.

Bu söylediklerim kendimle ilgili değil. 15 yaşından beri belli bir davanın içerisinde yetiştim. Bunun bedelini hayatımın her safhasında ödedim. Hayatımdan nelerin çalındığını burada anlatmayı bile çiğlik sayarım. Ancak bütün bir hayatını bedeller ödeyerek harcamış kimi dostlarımın omurgasızlar tarafından makam ve mansıp peşinde koşma ile suçlanması beni yaralar.

Daha tahret almayı bilmeyen adamların din adına fetva vermeye kalkması, 28 şubatlarda zalimlere yakın olmak için her boyaya boyayanların bayrak, cami, kutsal ekseninde her türlü nimete gark olması beni yaralar.

Yine 28 Şubat sürecinde üniversitelerde “dincileri derse sokmayın” diye kapı kapı gezen adamların, fişleme kumpas tezvirat ile kendine rakip gördükleri Müslümanları ekarte etme çabalarını da unutmak mümkün değil. Devir değiştiğinde özellikle bu adamların çok önemli makamları işgal ettiğini görmek de sürpriz olmayacaktır.

Çeteleşme, Kriptoların Uyanışı ve Çürüme

“kılavuzu karga olanın burnu ……tan kurtulmaz”(Türk atasözü)

“Ben demokratik yöntemlerle işbaşına geldim, benim arkamda şu kadar halk desteği var” demek tek başına meseleleri çözmediği gibi meselenin görülmesini de engelleyen bir işlev görüyor.

Bu bir tür körleşmeye kapı açıyor. Çevresini ve sosyal dokuyu anlamayı engelliyor. “Ben yollar yapıyorum, havalimanları inşa ediyorum, ekonomik büyümeyi sağlıyorum, silahları susturuyorum ama halkın bir kısmı hoşnutsuz..” Lider bunu anlamakta zorlanıyor.

Almanların da bir sözü var çok severim. “Güvenmek iyidir ama kontrol etmek daha iyidir.”

Ülkeyi yönetenler baştan ayağa atadıklarını denetlemek zorundadır. Güvenmek iyidir ama denetlemek daha iyidir. Eğer etrafındakileri ve etrafındakilerin icraatlarını görme basireti yoksa bir liderde o zaman altından toprağın nasıl kaydığını en kısa zamanda öğretirler.

İktidar partisine oy vermeyen Partililerin(!) partinin sonunu hazırlamasından daha doğal bir sonuç olamaz. Kendi çıkarından başka hiçbir şeye saygı duymayan menfaat şebekeleri; beslemeler iktidarların sonunu hazırlamada her zaman aktif bir işlev görmüşlerdir.

Sonuçta ne çıkmıştır ortaya. Cemaatlere teslim edilmiş ve örgütlere eleman toplama dışında işlevi kalmamış üniversiteler, sırf birilerinin beslenmesi için ayakta tutulan dershane denilen ucubeler. Sınav maratonunun sinir sistemini çökerttiği gelecek kaygısı taşıyan bunalımlı gençlik. Önüne gelene biber gazı sıkmayı kahramanlık zanneden güvenlik görevlileri… Ekonomik rant elde etmek için iktidara yakın duran sonradan görme zenginlerin kent yaşamına verdiği tahribat, tarihten ve doğadan uzaklaşmış sosyal çevre….

Aslında her alanda içten içe çökmüşlük, kokuşmuşluk ve disiplinsizlik. Bütün bunları acı bir biçimde yaşayarak gördük..

Asfalt yollar, havaalanlarına, üniversite binalarına bakarak “ya.. ne hizmet yaptık be!..” denmesinin bir anlamı yoktur. Liderin insanların vicdanındaki çukurlara; yaralara da dikkat etmesi şiddetle zorunludur.

Evet, “Demokrasi sadece seçim ve sandık değildir” demokrasi bir anlayış, bir algı biçimidir. İnsana ve eşyaya bir yaklaşım biçimidir. Özünde -herkesin bundan anladığı- ötekinin de senin kadar muhterem olduğunu kabullenme durumudur. Demokrasi denilen sistemin sandık boyutuna bakıp insani boyuta dikkat edilmediğinde ortaya çıkan sonuç hüsran olur. Demokrasiyi sistem olarak eleştirenler de zaten çoğunluk yöneliminin insani boyutu yok edebilecek bir baskı unsuru olabilme sakıncasına dikkat çekmektedirler.

Sadece içki mi sarhoş eder?

İnsan unutkan varlıktır; birçok şeyi unutur. Bazen bilinçli olarak unutmayı seçer..bazen kendini unutur da farkına varmaz. Nereye ait olduğunu kim olduğunu unutur. Bazen insan mı yoksa tanrı mı olduğunun bile ayırdına varamaz; kendini tanrı zanneder. İnsanın en kadim hastalığı da sanırım budur.
Alkollü içki kullanımı bilinçli bir unutma yöntemidir. Zihnini geçici olarak uyuşturur.

Uyandığında herşey yerli yerindedir. Ama insanı sarhoş eden ve uyanmasının zor olduğu çok daha ağır uyutucular var.

*Kitle Sarhoşları: Çevresinde topladığı kitlelere bakarak gücünü kapasitesini çapını unutarak kitle sarhoşu olanlar yok mu?

*Şan şöhret Sarhoşları: Elde ettiği şan ve şöhret ile kendini kaybedenler yok mu?

*İçinde bulunduğu cemaat ve örgütün önkabulleri ile hayata bakarak cemaat, örgüt sarhoşu alanlar yok mu?

*Elde ettiği mal ve servet ile insanlardan farklı ve ayrıcalıklı olduğunu zanneden Karun tıynetli insanlar yok mu?

*Fiziksel güzelliği ile başkasından üstün ve ayrıcalıklı olduğunu zanneden insanlar….

* Silah ve askeri güç sahibi olup bu gücü ile insanlara tahakküm ederek kendi dışında her tür düşünceyi susturmaya çalışanlar……
İnsanlık tarihi insanın kendini unutması ve Allah’ın insana hep kendini hatırlatmasının hikâyesidir. Bu yüzden kutsal kitabın temel adı “Zikr” dir; yani hatırlatma….

Allah başka türlü de hatırlatır elbette. Uyarıyı anlayana ne mutlu…
“ve o kişilere benzemeyin ki Allah’ı unutmuşlar da o da, kendilerini unutturmuştur onlara; onlardır, buyruktan çıkanların ta kendileri.” (Yüce Kur’an)

AK PARTİ’nin Karşı Karşıya Olduğu En Tüketici Tehlike

AK Parti karşılaştığı bütün badireleri en temelde sağlam ve dirayetli bir liderlik ile atlattı..Ancak şu an iki ölümcül tehlike ile karşı karşıya olduğu söylenebilir. Nifak ve İrtidat.. Bu salt Ak Partinin değil bütün bir ümmetin çok ciddi sorunudur.

Varolan liderliği alaşağı etme noktasında bu iki durum muhalefetin güç yetiremediğini başarma noktasında çok ciddi tehlike arzetmektedir.

“Her Yer Böyle” Yaklaşımının Sonucu Korku İmparatorluğu

Çoğu kere memlekete ilişkin bir sorundan bahsettiğiniz zaman “her yer böyle” lafını çok duyarsınız. Bu ifade sizi ümitsizliğe sürükler..

Belki bunu şu şekilde aşabiliriz; herkes bulunduğu yerde yanlışları silmek doğruları ayakta tutmak için çaba harcarsa topyekün düzelme noktasında bir ümit ve örnek olabilir. Burada mesele görevimizi yapıp yapmama ile ilgilidir. Aslolan bir yanlış karşısında tavır koymak ve hakikate olan borcumuzu ödemektir.

Bu bağlamda “dünyayı kurtarmak” diye bir hedef varsa bunun öncelikle kendimizden yola çıkmakla olacağı ortadadır. Bir kurumu, bir yapıyı ilkesellik ekseninde düzenlemek bile külli münkeri ortadan kaldırma gücünü verecektir.

Bana göre küçük kötülük yoktur, Büyük kötülükler küçüklerine gözyumduğumuz zaman bizi kuşatmaktadır..

**

Yaşadığımız süreçte ; kişiliksiz ilkesizlerin gücü, çeteleşmeye , çeteleşme de korku imparatorluğuna evriliyor. Çetevari yapılar FETÖ ve 15 Temmuz söylemlerinin arkasına saklanarak ve hükümetin bütün kazanımlarından faydalanarak bir iki bürokrat ve milletvekil eşliğinde bir tür korku imparatorluğu kuruyor.

Çeteler hem hükümete, hem mukaddes dinimize, hem de insanlara ihanet içerisinde devlet gemisinin tabanını kemiriyorlar. Ne uğruna?

Prof. Dr. Bülent Sönmez

YORUM EKLE
YORUMLAR
Eyüp Gultoplayan
Eyüp Gultoplayan - 10 ay Önce

En tehlikelisi de, dini bir enstrüman olarak kullanan bu iktidara, cılız bir azınlık dışında, müslüman kesimden herhangi bir eleştirinin gelmemesi!