Ruhum bedenime fazla geliyor. Gördüğüm her kız çocuğuna sarılıp “Rabbim bedenini ve yüreğini kötü zihniyetli herkesten korusun” demek istiyorum.
Size de oldu mu bu; hiç bilmiyorum ama bugün bu duyguyu çok derin yaşıyorum.
Bir anne olarak çocuğumun üşüyen yüreğini görememekten çok korkuyorum. Niye mi? Evlatlarının sesine sağır o kadar çok anne ve baba tanıdım ki...
Gün geçmiyor ki her yanımız yeni bir sancı ile sızlıyor.
Kadınlar, ya bir köşe başında bıçaklanıyor ya da bir sokak ortasında saçlarından sürüklenerek darp ediliyor. Bazen de acımasız bir şekilde evlatlarının gözü önünde canice kesilip biçilerek öldürülüyorlar.
Peki, sizce tek bunlar mı? Hayır tabi ki, bunlar sadece bizim gördüklerimiz…
Ya, o görünmeyen perdelerin arkasında gizlenen/sessiz çığlıklar?
Ne yazık ki karanlığa gömülmüş, bazen utandıkları için, bazen de korktukları için kendilerini yalnızlığa mahkûm eden kadınlarımız, kızlarımız ve çocuklarımız var.
Peki, bozulmuş dengenin çilesini küçük yaşta çeken mazlum kız çocuklarına ne diyeceğiz?
Ah! Yavrum… Oyuncak bebeğinin saçlarını taramaya doymazken küçük bedeni ile sübyan kan emicilerini doyuran, anne şefkatine muhtaçken bebeğine annelik yapan küçük yavrularımız!
“Bu masumların çocukluğunun hesabını kimlerden ve nasıl soracağız” derken bile kendimden utanıyorum…
Bu hesap hepimizden sorulacak, niye biliyor musunuz? Sustuğumuz için, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” dediğimiz için.
Eskilerde bıraktığımızı düşündüğümüz çocuk gelinler bu modern çağda bile halen diz boyu... Ne ilkel kafasındaki hırslarına yenilen babalar acıyor, ne de ete-kemiğe bürünmüş ama insan olmayı becerememiş o varlıklar…
Ne yazık ki acımıyorlar! Zaten bu yaratıklardan kimseye acımasını da bekleyemezsiniz. Babalarının sevip-sarmalayamadığı, şefkatten yoksun bıraktığı masumlara beklendiğimiz iyiliği el mi yapar?
Babasının evinde eli kınalı tertemiz namuslu bir şekilde gelin olan kız çocukları olgunlaşıp da kendisine yapılan haksızlıkları görüp başkaldırmaya başladıkça ve biraz da güçlüyse kendisine yapılan zulmü kabullenmeyip boşamaya giderse ne yazık ki iftiralara maruz kalıyor.
Ayrı bir sancı da bu…
Yıllarına verdiği eşi sırf hakkını savunuyor diye kendisine iftiralar atar; nedense evlenince namuslu, boşanınca namussuz oluyor kadınlar (!) bazen de boşanmasına bile izin verilmeden katlediliyor.
Velhasıl, ne kadar yazsak çizsek az geliyor.
Bizler toplum olarak değerlerimizi unutmuşuz gibiyiz…
Hâlbuki hepimiz de biliyoruz, insanlığın özü güzel ahlak, sevgi ve saygı değil midir?
Diliyorum ki, en kısa zamanda toparlanalım, bizi biz yapan değerlerimize dört elle sarılalım.
İnanın, dünyadaki hiçbir zenginlik ailenizdeki kadından ve çocuktan daha değerli değildir. Kadınlarımıza daha çok destek vermeliyiz. Devletimizin de devam eden projeleri var elbet, bu projelerin sayısını arttıralım, hepimiz bu sosyal projelere gönüllü destek olalım.
GÜLAY AKAR
Yazılarınızı zevkle okuyorum Gülay hanım ama içimizi acıtan bu yaralar ins.son bulur.sevgiyle
Yazdıklarımı beğenmenize sevindim. Dediğiniz gibi bu acılar umuyoruz ki son bulur