PROF. DR. OSMAN NEDİM TUNA

Birbuçuk yıl okuduktan sonra çeşitli nedenlerden dolayı başarısız olup, terk etmek zorunda kaldığım İnönü Üniversitesi, Malatya Meslek Yüksek Okulu, Muhasebe Bölümü öğrencisiyken İstasyon Caddesindeki yurtta kalırdım.

Yemek saatlerinde yemekhanenin güneydoğusuna düşen kantinin önündeki ilk masayı kullanırdım.

O yıllarda yani 1985-86 tarihlerinde docent olan Osman Nedim Tuna hoca da aynı bahçedeki prefabrik bir lojmanda kalır ve yemeklerini bizimle, benim sürekli oturduğum masada yerdi.

Sessiz bir yapısı vardı, yemeğini ağır ağır yer ve genelde bizleri gözlemlerdi.

O yıllarda ülkücü bir yayın olan Yeni Düşünce Gazetesinin yazarıydım, Osman Hoca da dünyaca tanınan bir Türkolog olup yıllarca yurtdışında çalıştıktan sonra Türkiye'ye dönmüş ve gönüllü olarak katıldığı İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü’nü kurmuş ve bilimsel çalışmalarını sürdürüyordu.

Osman Hoca 1984’te doçent olmuş; aynı yıl Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu üyeliğine seçilmişti..

1923 doğumluydu, yani o yıllarda 62 yaşındaydı.. Tanınmış bir Türkologun akşam yemeklerini bizimle ve üstelik bizim masamızda yemesinin onurunu yaşardık ve bu nedenle onun olduğu saatlerde derli-toplu ve sessiz olmaya çalışırdık.

Birgün yine gelmiş, masanın ilk sandalyelerinde karşılıklı oturmustuk. Her zamanki gibi kısa bir selâmlaşmanın ardından yemeklerimizi yerken (şimdi Prof. Dr. unvanıyla Türk Dil Kurumu Başkanı olan) genç asistanı Gürer Gülsevin geldi.

Selamlaşıp müsade istedikten sonra masanın ön kısmına bir sandalye çekip oturdu, çantasından katlanmış halde (açıldığında yaklaşık bir metrekare olan) fotokopiler çıkardı, bir tanesini açıp takıldığı yeri sordu.

Bu fotokopilerin üzerindeki işaretler dikkatimi çekti, çünkü değişik bir dillle yazılmıştı.. konuşmalarını bölerek hangi dil olduğunu sordum.

Gürer Bey, kısaca "Orhun Abidelerinin dökümü, yani Köktürkçe" dedi.. "Bir tanesine bakabilir miyim" dediğimde bana birini uzatarak tekrar Osman Hocayla konuşmaya döndü...

Kağıdı inceledim ve dikkatimi çeken bir yeri parmağımla işaret ederek "özür dilerim burada Türk mü yazıyor" diye sorunca biri birilerine baktılar, Osman Hoca'nın "evet" sözünün ardından yine konularına döndüler. Birkaç dakika sonra yine araya girdim, başka bir yeri işaret ederek "sohbetinizi bölüyorum ama burada da Tanrı mı yazıyor" diye sordum.. yine biri birilerine baktılar, Osman Hoca gülümsedi ve "evet ama nereden biliyorsun, nasıl anladın" diye sordu. "Hocam, bu Türklerin bir yazıtı ve iki kelime de ‘T’ harfiyle başlıyor yani ilk harflerinin şekli aynı ve bir de kağıtta bu iki kelime birkaç yerde geçiyor. Buna bakarak tahmin ettim" dedim.

Osman Hoca, "dur sana minik bir test yapalım" dedi ve bir kağıt çıkardı, Köktürk harflerinden birini çizdi, bildim, sonra bir daha, bir daha derken 16 sorudan 13'ünü bildim..

Gürer Hocayla birşeyler konuşup bana "madem meraklısın ve hayal gücün kuvvetli o halde sana bu dili öğreteyim mi, ister misin" diye sordu.. Çok sevinerek kabul ettim, aynı kağıda diğer harfler ve okunuşlarını yazarak bana uzattı ve "bunları ezberle" dedi.

Türkçedeki ikilemeler konulu bir kitabını da imzalayarak bana hediye eden Osman Hocadan aldığım Köktürkçe derslerim çok sürmedi, okulu bırakıp Adıyaman'a döndüm ama onun öğrettiklerinden yola çıkarak Orhun Abidelerini kendimce çözdüm. Kütüphaneden alıp fotokopisini çektiğim Prof. Dr. Muharrem Ergin'in "Orhun Abideleri" isimli kitapla karşılaştırdığım notlarımda büyük oranda doğru sonuca varmışım.

O çalışmalarımı yaparken farkettim ki bugün Sincik, Kahta ve Samsat yöresinde konuşulan Kürtçe'de geçen Ğun (Kan), Bük (Gelin), Masi (Balık) gibi kelimeler Orhun Abidelerinde de var..

Bu sayede Kürtlerin de aslını bozmadan bugünlere gelmiş bir Türk boyu olduğuna dair inancıyla Kürtlüğümle gurur duyduğumu ifade ettiğim bir yazım ilk defa Yeni Düşünce yönetiminden sansür yemiş ve yayınlanmamıştı. Bu ilk ve tek sansüre içerlemiş ve gazetenin Adıyaman Temsilciliği görevimden istifa etmiştim.

"Ahde Vefa" yazılarım dahilinde andığım rahmetli Prof. Dr. Osman Nedim Tuna 1923 doğumluydu, 1997'de beyin kanaması geçirinceye kadar onlarca yılını Türk Diline fedâetmiş bir bilimadamımızdır.

Maalesef 2001 yılında yitirdiğimiz bu değerli insan da birçok bilimadamımız gibi sessizce ve yeterince anlaşılamadan yaşayıp gitmiştir..

Onlarca bilimadamı da yetiştiren Hocamı saygıyla anıyorum mekânı cennet olsun.

YORUM EKLE