Acıyaman Destanı

Ne güzeldi o günlerimiz. Sonra lüks yaşama merakı sardı hepimizi. Güzelim taş ve topraktan yapılı, avlulu-cumbalı evlerimizi terk edip, Hasbahçelerine yaptığımız lüks sitelerin lüks apartmanlarında yaşamaya başladık: (Çocukluğumuzu, gençliğimizi, anılarımızı bırakarak kadim şehrin sokaklarında.) Sonra bunlar da yetmedi bize, dört artı bir, beş artı bir evler, rezidanslar yapmaya başladık tarım yapılması gereken arazilere...

Acıyaman Destanı

Acıyaman!...

Dinle Mehmet,

Bu şiir acılı, bu türkü ezgili.

Ama ne var ki hakikat bu, söylenmeli.

Bir kar yağar Mehmet, gül bahçelerine...

Tomurcuklar donar, çiçekler üşür;

Beyhude dolanır bal arıları.

Bu kaçıncı hüzünlü bahar, bu kaçıncı tufan?..

"Ben Adıyaman’ım, acılarla doluyum."

"Ben bahtı kara Anadolu’yum."

                       diye başlardı şiirlerimiz, türkülerimiz.

Acılı olsa da hikâyelerimiz, mutluyduk bu şehirde.

Cumbalı, geniş avlulu evlerimiz vardı üç-beş ailenin yaşadığı,

Yuva sıcaklığındaydı evlerimiz (henüz mesafeler yokken komşularımızla aramızda)

Sınır koymamışken akraba ve arkadaşlarımızla aramıza...

Nakıbın Havuzunda öğrendik yüzmeyi, üç geverde çimmek inanılmaz keyif verirdi.

Çocuktuk işte.

Ne kadar da mutluyduk;

Ziya Emminin üç tekerlekli bisikletinde 25 kuruşa geçirdiğimiz zaman diliminde...

Bayramlarda sinema önlerinde satılan bici bici tadındaydı hayat bizim için,

                          rengarenk ve tatlı.

Şamil, gür sesiyle "haydi başlıyor, iki film birden" diye bağırırdı,

Bizler Şehir Sinemasının tahta sandalyelerinde seyrettiğimiz Ayhan Işık'ın, Nebahat Çehre'ye aşık olduğu filmlerdeki gibi aşklar yaşamadık belki;

Ama bu şehrin sokaklarında aşık olduk; kelimesiz aşklar yaşadık, Adıyaman lisesinin koridorlarında.

Hayat Kör Hacının beş kuruşluk gülüşündeydi sanki. O gülünce tüm çarşı gülerdi.

Keşke yirmibeş kuruşluk gülseydi Çopur Hacı.

O zaman belki hepimiz mutlu kalırdık bir ömür boyu.

En güzel kebabı Osso Dayı yapardı.

Dellal Sait'in sesini duyardık Oturakçı Pazarında.

Kel Şükrü Dayı bir kazandan beş çeşit yemek çıkarardı, mucizeler dökülürdü kepçesinden kâselere.

Sıratut Caddesinde bir köşede Tommix-Texas okurdu birileri.

Delikurt Remzi vatan sevgisini aşılardı bize, külhan kahvesinde.

Bir başka kahvehanede işçi devrimini, proleteryayı anlatırdı birileri gençlere.

Sonra ne güzel Hasbahçelerimiz vardı, şekere banar yerdik güzelim marulları.

Yazlık sinemalarımız vardı, ailecek gittiğimiz.

Sultan Navruzumuz vardı, konu-komşu hep beraber gittiğimiz.

Ne güzeldi o günlerimiz.

Sonra lüks yaşama merakı sardı hepimizi.

Güzelim taş ve topraktan yapılı, avlulu-cumbalı evlerimizi terk edip, Hasbahçelerine yaptığımız lüks sitelerin lüks apartmanlarında yaşamaya başladık:

(Çocukluğumuzu, gençliğimizi, anılarımızı bırakarak kadim şehrin sokaklarında.)

Sonra bunlar da yetmedi bize, dört artı bir, beş artı bir evler, rezidanslar yapmaya başladık tarım yapılması gereken arazilere...

Ve, 6 Şubat sabahı saat 4.17'de tabiat adeta intikam aldı bizden.

Hayat durdu o andan itibaren, saat kulesindeki saatin 4.17'de durduğu gibi...

Bütün şehir enkaz altında kaldık!

Çocukluğumuz, gençliğimiz, hayallerimiz, ümitlerimiz de.

Sağcı, Solcu, Alevi, Sünni, Kürt, Türk...

                        hep birlikte öldük bu enkazların altında, ama hep birlikte yaşamayı beceremedik bir türlü.

Kâhtalı Mıçe ağıt yakmasın bundan böyle,

En kahredici ağıt sesleri duyuldu enkaz altından çünkü, “kurtar beni Baba” diye!..

Kâhtalı Hamido abim acıklı türküler söylemesin artık.

En acıklı türküler enkazdan yükseldi semaya doğru... “sesimi duyan var mı” diye.

Necati Atar bıraksın hikâye yazmayı, en dramatik hikâyeler bu şehrin sokaklarında dolaşıyor dilden dile.

Ülkemin en iyi şairleri bıraksın acılı şiir yazmayı,

En acılı şiirler yazıldı enkaz altından, “bizi kurtaran yok mu” diye.

İki defa ölür mü insan?

Bir şehir iki defa yıkılır mı hiç?

13:24'te yeniden öldük, binlerce kez.

Yeniden yıkıldı hayallerimizin şehri.

Adı yamandı!...

Adı gitti, yaman bir acı bıraktı bize...

Ve gidenler;

                        acılarını bırakarak gittiler biz kalanlara, hepimize...

Oysa çok sevmiştik biz bu şehri,

İhanet etti sevgimize...

Mehmet ESKİCİ

Güncelleme Tarihi: 12 Mayıs 2023, 17:09

adiyamandogruhaber

YORUM EKLE
YORUMLAR
Sabri gergerli
Sabri gergerli - 12 ay Önce

Kalemine duygularına sağlık. Acımız ancak bu bu kadar güzel anlatılır. Evet hepimiz geçmişimize ve doğaya ihanet ettik lüks yaşam uğruna. İnşAllah bir daha böyle bir acı yaşamayız.

SIRADAKİ HABER