NİTELİKLİ OKUR

”Dördüncü Kadın” romanım yayımlandıktan sonra yayıncımla yaptığımız görüşmede, “Köy romanları satmıyor. Gençler daha uçuk kaçık şeyler okuyor. Şehir hayatını, şehirli aşklar dene,” demişti.
Haklıydı. Katıldığım fuarlarda kendim de gözlemlemiştim. Elif Şafak, Ahmet Ümit, Ayşe Kulin gibi arkalarında güçlü lobilerin olduğu yazarlar dışında yaşları yirmiyi geçmeyen henüz liseli yazarların kitaplarını almak için gençler metrelerce kuyruk oluşturuyor, saatlerce sıra bekliyorlardı. Öte yandan hayatta olmasalar da her biri birer şahaser olan, dünün olduğu gibi bugünün ve yarının bozulmuşluklarını, aşklarını, hayata dair, insana dair ne varsa büyük bir ustalıkla kaleme dökmüş yazarların eserlerini satanlar sinek avlıyorlardı.
Peki doğru muydu?
Vazgeçmeli, çok satıyor, iyi kazandırıyor, el üstünde tutuluyorsunuz diye, bozulmuşluğun değirmenine su taşımalı mıydık?
Hem, Leyla Mecnun aşkları yaşanıyor da biz mi yazmadık?
Biz mi görmüyoruz, Memu Zıne’yi.
Dostoyevsky’nin, Tolstoy’un, Zweig’in, Jane Austın’ın, Ahmet Hamdi’nin, Peyam’i Safa’nın, gördüklerini ve hissettiklerini gören ve hissedenler var da karşılıkları olmadığı için Kahraman Tazeoğlu’luk mu yapıyorlar?
Aynı bozulmuşluk, aynı alçaklık, aynı kokuşmuşluk günümüzde de var.
İhanet, sadakatsizlik, aldatma, yalan günümüzde de var.
Ancak elli yıl, yüz yıl öncesinden daha fazla işe yarıyor. Fark burada.
Sorun da burada. Görmezlikten gelip işe yardığını gördüğümüz ahlaksızlıklara tenezzül etmek daha geçerli, daha kârlı. Örnek mi!... 
Ne işe yarayacak?
Nitelikli insan sayısı dün de azdı, güçsüz ve etksizdiler, bugün de.
Yarın da berbat, silik, kör, sağır ve dilsiz olacaklar.
Katlanalım mı peki?
Tabi ki hayır.
İşe evin içinden, kendimizden, en yakınımızdan başlayarak keklik çaresizliği ve hainliğine yatmadan, niyeti salt tuzak olanlara meydanı terk etmeyeceğiz.
Ne demek keklik çaresizliği…
Süslü kafeslerde pusuya yatan keklik, muhteşem sesiyle keklikleri tuzağa davet eder.

Keklik olmayacağız….
Dünün doğruları bugünün de geçer akçesi...
Dünün yanlışları bugünün de tuzağı...
Arabamız değişsin, evimiz değişsin, urbamız değişsin, yeter ki kalbimiz değişmesin. Ruhumuz, aklımız değişmesin.

Dördüncü Kadın'ı yazarken değişmeyenleri anlattım.
Değişenleri yazmak kolay.
Fakat niye?

Asla keklik olmayacağım.

YORUM EKLE