NEREYE GÖTÜRÜLÜYORUZ...

NEREYE GÖTÜRÜLÜYORUZ...


Bir insanın dinine kayıtsız olması edepsiz, adapsız olması, günahkar olması “İslam düşmanı”, hain, ajan vesaire olduğu anlamına gelmez. Zira İslam düşmanı hain ve ajan olanlar Müslümanların gazetelerinde televizyonlarında camilerinde kutsal sıfatlarla da bulunabilirler; hatta bu edep adap timsali ademler kendilerine ait internet hesaplarında bayraklı camili, 15 Temmuzlu mizansenlerle de kendilerini takdim edebilirler..


İslam düşmanlar tahrik dili hakaret aşağılama ve küfür tehdit dili ile Müslümanlara saldırabilir. Müslümanları hainlikle, aptallıkla, cahillikle, uşaklıkla suçlayabilir.. Hatta bu kışkırtıcı üslubu bir çatışma ortamı oluşturmak için kullanabilir..


Ama unutmayın ki buna karşı aynı üslupla cevap veren insanlar ülkedeki kutuplaşmayı hızlandırmaya hizmet ederler. Bu kutuplaşmanın varacağı nokta ise güvensiz bir ortam; sonu ise  iç çatışmadır..


Aynı üslupla bunlara cevap vermeye çalışan insanların birçoğu belki de aynı amaca hizmet için gerilimi artırma noktasında görevlerini icra etmektedirler..


Bu kutuplaşmada figüranlar,  karşı olmak ya da taraf olmak dışında herhangi bir fikriyata sahip olmayan sıradan vatandaşlardır. Zaten hedef bu vatandaşları terörize etmek, ya da onların bu hissiyatını cemaatlere örgütlere ya da siyasi partilere menfaat temini amacıyla kullanmaktır.


Kur'an yakma eylemlerinin de, türbelere baskının, camilere bomba koymanın, cami kilise ve havralara saldırının da  “herkesin herkesle savaşı” düsturnu benimsemiş 19. yüzyıl egemen paradigmasına yaslandığı unutulmamalıdır. Dinin kutsalları ile alay eden karikatürler yayınlayanların da amacı bu değil midir? İslami kılıklı veya karşıt kampta görünen bu eylemler aynı merkezi aklın hizmetindedir. Marjinal gurupların kitleleri yönlendirmesi insanlık tarihinin en acı tecrübelerinde görülmüştür.


Bu akıl insan doğasında yer bulamadığı için insan doğasının asli unsurlarını provake ederek varlığını sürdürmektedir. Bu asli doğa kutsala bağlılık ve ahlaki hassasiyettir.


Bütün kavgaların Tanrı, Vatan ve Özgürlük ekseninde gelişmesi bunun en açık delilidir. Ama bu kirli bir oyundur ve bu oyun herkesin zararıyla sonuçlanacaktır..


Dostlar, düşmanımıza benzediğimizde kaybederiz. Eğer düşman gördüğün birine Onun üslubuyla cevap veriyorsan sen zaten bitmişsin demektir.


Kaldı ki Müslümanlığı savunan insanların birçoğu nezdinde, (ben de dahil olmak üzere) kendileri gibi düşünmeyen birçok insan haindir, ajandır, dış güçlerin uşağı, ülke düşmanı, din düşmanıdır. Bunu geçmiş dönemde çok yaşadık, hala da bilinçaltında bu tarz yaklaşımlar vardır; ki bu yaklaşımların her zaman açığa çıkma potansiyeli bulunmaktadır.


Hedef sadece camide poz vermiş insanlar değildir. Bu zihniyetin hedefi onlarla sınırlı da değildir. Kapıyı buradan açtığın zaman varacağı yer çok tehlikelidir. Bu yüzden edepsiz de olsa, dinden habersiz de olsa gençlerimize sahip çıkmak, Onları İslam düşmanı bir kampın içerisinde görmemek, Onları kutuplaşmanın figüranı olarak gören çevrelerin kirli amaçlarına yem etmemek, Onlara şefkatle ve merhametle yaklaşmak gerekir..


Şunu açık yüreklilikle söyleyeyim ki  camide poz veren insanların ayakkabısı bile olamayacak adamların bugün dini temsil etme pozisyonunda olduğunu hepimiz biliyoruz.


Hatta bu Din savunucuları(!) nın kitaplarına baktığınızda  “Kur’an’dan söz eden gençlerin öldürülmesi gerektiği” fetvası bile verdiklerini de biliyoruz.


Türkiye’nin sorunu camide poz verme meselesi değil, hastalıklı insan, evren ve toplum algımızdır. Dinsel alanda da, ideolojik alanda da kendi dışındaki herşeyi düşman ve öteki gören, kendine benzemeyeni  hainlikle, dindışılıkla ya da gericilik, yobazlıkla suçlayan bir zihinsel zeminimiz var.


Türkiye’nin sorunu İslam taraftarlığı, ya da İslam düşmanlığı ekseninde toplumu ayrıştıran ötekileştirici, ben merkezci kendi dışında herkesin yok edilmesini düşünen hastalıklı zihniyettir..


Bu zihniyet din savaşlarını, mezhep savaşlarını, etnik savaşları üreten zihniyettir.


Hiç kimse Tanrı adına konuşma hakkına sahip değildir ve hiç kimse Tanrının avukatı da değildir. Hiç kimse kendisini dinin savunucusu olarak görmemelidir.. İnandığı ilkelere göre yaşamayı ve bu ilkeleri çevresine aktarmayı görev bilmelidir.


Din alanı kör bir taraftarlık alanı değildir din alanı bir teslimiyet alanıdır. Savunmacı alanda her zaman bir menfaat, cehalet veya korku söz konusudur.. Oysa teslimiyet alanında sevgi muhabbet ve ilkeler söz konusudur.. Savunmacılık alanına veda edip teslimiyet alanına geçmemiz gerekir.


Kaldı ki ağızlarından salyalar akarak İslam’a ve müslümanlara hakaret eden birçok insanın dinsel ya da ideolojik kavramlarla eleştirilmesi de söz konusu değildir. Bunlar tamamen psikolojinin; psikiyatrinin konusudur. Psikiyatrinin konusu olan bir şeyin dinle alakasını kurmak da ayrı bir sıkıntıdır..


Bülent Sönmez

YORUM EKLE