NEREDE O ESKİ RAMAZANLAR...

Her Ramazan ayında toplumun birçok ferdi; “Ah o eski Ramazanlar” “Nerede o eski Ramazanlar” babında klasikleşmiş cümleleri telaffuz eder durur.

Hatta “Nerede o eski Bayramlar” cümlesi de sıklıkla telaffuz edilir.

Aslında Ramazanlar da, Bayramlar da hep aynıdır.

1400 yıl önceki Bayramlar ve Ramazanlar ne ise bugün de odur, yarın da aynı olacak, kıyamet sabahına kadar da bu değişmeyecektir.

Bu eksende bir değişikliğin nüksetmesi söz konusuysa; insanların ve çağın kendisinden kaynaklanmaktadır.

Örneğin, bundan 40 yıl öncesini düşünecek olursak; yerleşim birimlerin ulaşımını sağlayan yollar yok denilecek kadar azdı.

Yine telefon adına teknolojinin varlığından söz etmek mümkün değildi.

Elektrik desen hakeza…

Bu üç kalem sadece bir çırpıda aklımıza gelenlerden…

Daha bunlara benzer niceleri yeni zuhur olmuş, hem de çok değil, sadece 40 yıldan bu yana…

Oysa bugün, günümüzü 40 yıl öncesiyle kıyaslayacak olursak, teknoloji ve ulaşım adına müthiş bir gelişmenin kaydedildiğini rahatlıkla görebiliriz.

Pekâlâ, sözünü ettiğimiz teknolojinin, günümüzdeki Ramazanların, keza Bayramların üzerinde hiç mi etkisi olmadı?

Doğrusunu söylemek gerekirse, olmadığını düşünmek herhalde safdillikten başka bir şey değildir.

Bugün Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin yeniden dünyaya gelecek olsalardı ve eskisi gibi birbirlerine sırılsıklam âşık olsalardı, tekrar eskisi gibi dağlarda aşk mücadelesi verirler miydi?

Herhalde bu sorunun cevabı kocaman bir “Hayır”dır.

Teknolojinin bu kadar gelişmesi elbette malum âşıkları da etkilerdi. Dolayısıyla aşk türküleri sarp kayalıkların yamacında değil, daha değişik mekânlarda hayat bulurdu…

O halde madem teknolojiyle birlikte evrende muazzam değişiklikler yaşanmış, olağanüstü durumlar belirmiş, insan hayatında her şey değişime uğramışsa, herhalde eski Ramazanlar da bir şekilde değişimden nasibini almıştır!..

Bazı durumlarda ise teknolojiden ziyade kuşkusuz kitlelerin asimile olmaları ve değişim rüzgârına kapılmış olmaları nedeniyle derin “Ah” çekmeler ve “Nerede o eski günler” mealindeki cümleler zuhur olmuştur.

Bugün eskisi gibi sıkı bağlar kurulsa, insanların sözü-özüne uysa, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” düşüncesi hâsıl olsa eminim eski Ramazanlar aranmayacaktı.

Eskisi gibi zenginler yoksulları gözetse, iftarlarda toplumun her katmanı aynı sofrada otursa, hiç kimse ötekileştirilmeyip bilakis kardeş bağları kurulsa, mahalle sakinleri her akşam bir araya gelse, Ramazana ilişkin sohbetler yapılsa herhalde eski Ramazanlar aranmayacaktı.

Ne yazık ki, söz konusu hasletlerin hepsini elimizin tersiyle bir kenara itmişiz, ayrıca teknolojideki inanılmaz gelişmeler tabiri caiz ise yaramıza “tuz-biber ekmiş” ve malum olumsuzluklara rağmen Ramazanlarımızın ve Bayramlarımızın eskisi gibi olmasını arzulamaktayız…

Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…

Bilal KARADAĞ

[email protected]

YORUM EKLE