“LA NE HOŞTU ESKİDEN” YA DA EMİN EMMİNİN İNANILMAZ MÜCADELESİ

Eskiye özlem duymak insanoğlunun en eski alışkanlığı. İnsan dünyada ebedi kalmak istiyor; sadece ebedi kalmak da istemiyor aynı zamanda kendi çevresi ile birlikte olmak istiyor. İnsanın en mutlu anları çocukluk anları olarak öne çıkıyor. Henüz hiçbir sorumluluğun alınmadığı anlar. O yüzden her şey hoş ve güzel görünüyor.


İnsan daima yaşadığı andan rahatsız oluyor geçmiş geçip gittiği için daha güzel görüyor. İnsanın geçmiş ve gelecekle ilgili olumlu kanaatlere sahip olması umut sahibi olması ile alakalı. İnsan daima umut besliyor; bu olmadığı zaman yaşamanın anlamı da kalmıyor.


Ama burada yapılan önemli bir yanlışlık var. O da geçmişe olan marazi bir özlem. Geçmiş hep iyi şimdi hep kötü yargısına dayalı hastalıklı bir algı bu.


İnsanoğlu her dönemde mutlu olabileceği zeminler yaratabilir, mutlu olacağı fırsatlar bulabilir ve hayatın akışını kontrol edebilir.


“Geçmişte şöyleydi böyleydi” diye ah vah etmek yerine, geçmişi güzelleştiren değerleri bugün nasıl ihya ederiz, nasıl ayağa kaldırırız ve yeni yetişen insanların mutluluğu için neler yapabiliriz sorularına cevaplar aramamız lazım.


Yetkili olan, elinde güç olan şahısların daha fazla sorumluluk alması geçmişi yüceltmenin bir hastalık haline gelmesini önlemesi lazım.


“La Ne Hoştu Eskiden”


Çocuklukta mahalle komşumuz Emin emmi (rahmetlik Emin Açıl)nin oğlu bir şiir yazmış sonra da türkü olmuş bu şiir. “La Ne hoştu eskiden” diye nakaratı olan çok güzel bir türkü.


Şimdi tabii ki hayat Onun için hoştu, bizim gibi çocuklar için hoştu.. Ama rahmetlik babasının hayat mücadelesini iyi hatırlarım. El arabasında Adıyaman'ın 45 derece sıcağında o sokak senin bu sokak benim güneşin altında karlambaç satardı. Rızkı peşinde habire koştururdu.


Birçok iş yaptı Emin emmi, ki onunla ilginç bir anım var. Bayram vesilesi ile burada anlatmak isterim..


Bayram arifesi bir gün babamın memleketine gidecektik. O zaman Sıratut mahallesinde oturuyorduk. Küçüktüm. Emin emmi Sıratut  mahallesinde (Mevlüdo'nun fırınının biraz ilerisinde Delicelerin pastanesine doğru, yazlık sinemanın arka cephesinin tam karşısında) çok küçük bir bakkal dükkânı açmıştı. Daha çok kuru şeyler, çerez türü şeyler satıyordu.. Annem babam hazırlanırken ben önceden yolculuğa hazır olduğum için aşağı inip onları beklemeye  başladım.


Bu arada Emin Emmi yeni gelmiş bazı kutuları açıyordu. Gözüm birer birer açılan gofret kutularına ilişti. Sanırım 25 kuruş vererek bir gofret aldım.  Gofreti açtığımda içinden “bedava gofret kazandınız” diye bir kağıt çıktı .. Kağıdı Emin Emmiye gösterdim. Bana bir tane daha almamı söyledi. Sevinmiştim. Bir tane daha aldım.. Açtığımda aynı şekilde bir kağıt daha çıktı.. Onu da gösterdim Emin Emmi hayret etti ama, “bir tane daha al” dedi..Aile dostuyduk. Bir tane daha aldım. Yine aynı kağıt.. Ben de şaşırmıştım, O da..


Ben artık almak istemedim. Emin emmi kendisi bir tane açtı onda da aynı kâğıt çıkmasın mı?


İşin aslı şuydu..Sanırım bir kutuda hep bedavası olan gofretler vardı, ötekilerle bu kutu birbirine karıştırılacaktı. Emin Emmi bunu bilmiyordu. Açtığı ilk kutunun hepsinde “bedava kazandınız” kağıdı vardı.. Biraz tedirgin olduğumu hissetmiş olacak ki bana “senin kısmetin bunlar afiyet olsun” dedi. O gofretlerin tadı hala damağımdadır.


Şimdi daha güzel ve kaliteli gofretler var ama o tad yok..


Aslında yokluk vardı. Yani benim annem babam memur olmasına rağmen babamın bir kilo baklava getirdiği günün maaş günü olduğunu bilirdim.


Mesela meyve manavda satılırdı. Pazar yoktu Adıyaman’da. Ancak misafir geldiğinde portakal, elma ortaya konurdu.  O yüzden birçok şey bize lezzetli gelirdi. Sümerbank’tan elbisemizi ve ayakkabımızı taksitle alırdık.


Her neyse..Şunu unutmamak lazım ki, her dönemin kendine göre güzellikleri vardır. “Geçmiş çok güzeldi de şimdi çok kötü” diye bir şey yok. Hayat sürekli akıyor. Algılarımız değişiyor; sorumluluklarımız değişiyor. Emin Emmiler her dönemde bulunuyor. Her dönemde iyilerle kötüler arasında mücadele sürüyor.


Önemli olan nerede saf tuttuğumuz; neyi yüceltip neyi aşağı ittiğimiz. Kendimize çevremize hayır ve güzellik adına neler sunduğumuz. Kaldı ki herkes çevresindeki olumsuzluklardan kendi payının da olduğunu asla unutmamalı.


Bu yüzden nostalji gibi bir hastalıktan kurtulmak lazım Çünkü kurtulamazsak ne bugünü kurtarabiliriz ne geleceği kurabiliriz.

Prof. Dr. Bülent Sönmez

YORUM EKLE