KUR’AN VE MÜSLÜMANLAR!...

Kur'an, Müslümanlardan çektiği kadar, başka hiçbir toplumdan çekmemiştir.

▪ İslam toplumu, Kur'an’dan uzaklaşarak, hem kendi hem de başka toplumların örf ve adetlerini DİN haline getirmekle yapmıştır.

▪ Müslümanlar kardeşlik duygusunu ve ahlaki değerlerini; İslam’a mal edilen aşağılama, dışlanma, horlanma, ötekileştirme, asma, kesme vb. şeyleri hayat tarzı haline getirmekle kaybetmiştir.

▪ Bunu da güya hep aç susuz gezen, üç günde bir tek hurma ile açlığını gideren, fiziki ihtiyaçlarını karşılamada zorlanan Hz. Muhammed as üzerinden yapmışlardır. (Mekke / Medine ve yöresinde hurma ağaçlarının bolluğuna ve Hatice validemizin ticaret kervanını en güzel şekilde sevk ve idare etmesine rağmen..!)

▪Maalesef bolluk / bereket içerisinde hayatlarını idame eden ve tasavvufi anlayışı benimseyenler, taraftarlarını bu tür hurafelerle Kur'an’dan uzak tutmuşlardır.

Duha 8

- “Seni ihtiyaç içinde bulup da refah seviyesine yükseltmedi mi ? “

▪ Hz. Muhammed’in durumunun iyi olduğu bu ayetle anlatılmaktadır.

▪ Hurmalıklarla dolu bir bölgede yaşayan Hz. Muhammed as ve sahabeler, nasıl olurda üç günde bir hurma ile idare edecek kadar yoksul ve çaresiz kalabilirler

▪ Müslüman; dünya ve ahiret için çalışan ve gayret eden, Kur'an’ı hayat tarzı olarak kabul eden ve O’nun emirleri olan dayanışmayı, paylaşmayı, infak etmeyi ibadet olarak gören, idealleri olan, geleceğe dair düşünceleri bulunan ve başkaları için kendi zevki sefasından fedakarlık veren kişidir.

İnşirah 7-8

- Öyleyse (sıkıntıdan) kurtulduğun zaman yeni bir çalışmaya koyul !..

- Ve her işinde yalnız Rabbinbe yönel !..

Cuma 10

- “Namaz bittikten sonra yeryüzüne serbestçe dağılın ve Allah’ın lütfundan (rızkınızı) aramaya devam edin…..”

 Allah, bu ayetlerle nasıl çalışılması gerektiğini özetliyor.

▪ Yani ara vermeden bir işe koyul ve yaptığını Allah’ın istediği şekilde yap demektir.

▪ Bu dağılma başıboş olarak gez dolaş demek değil, Allah’ın rızkından istifa etmek için, yeryüzüne dağılmak gerekiyormuş.

▪ Nasıl yapılması gerekiyor ise öğrenmek, yol yordam bilmek, insanları ve kültürlerini araştırmak ve ticaretin kurallarını kavramak gerekiyormuş.

▪ Yoksa dünyadan el çekip, şu kadar şunu, bu kadar bunu diyerek tespih taneleri saymakla, yani hayatını buna endekslemekle olmuyormuş.

▪ Tespih çekmekten kolay ne var ?

▪ Allah’ı tespih eden sayısız melekler var ve onlar bunun için yaratılmıştır.

▪ Tespih çekerek meleklerin görevine talip olmak yerine, yaratılışımızın gayesi olan çalışmayı, mücadele etmeyi, Allah’ın istediği istikamette, kulluk bilinciyle, meleklerin bile gıpta edeceği bir hayat tarzını ortaya koymamız lazım...

▪ Yani hayatı tespihe dönüştürmemiz lazım.

 “Zindan hayatı olmadan hakiki mümin olunmaz” diyen Geylani....,

▪ Yani “Mümin olmak için zindana mı girelim”

▪ Şu inanışa bakar mısınız

▪ İslam’ın ilk yıllarından günümüze kadar samimiyetle mücadele eden ve bu uğurda zindana atılan, eziyet / cefa görenleri elbette inkar etmiyor ve rahmetle, minnetle şükranlarımızı arz ediyoruz...

▪ Anlattıklarını, yaşadıklarını ve çalışmalarını değerli bulur ve onlardan istifade ederiz...

▪ Ancak onların her yaptığını doğru kabul edip, uyguladığı metotlarla inanç yaşamımızı sürdürebileceğimizi ya da hizmet edebileceğimizi yeterli görmek doğru değildir.

▪ O günün koşulları ile günümüz şartları aynı değildir.

▪ Parçalanmışlığın, ötekileştirmenin ve kardeş kanı akıtmanın önüne geçmenin tek çaresi, Kur'an’ı günümüz şartlarında en güzel şekilde tahlil etmek ve bunun için gayret ve çaba göstermek zorunluluğu vardır.

▪ Ve bu “Elhamdülillah ben Müslümanım” diyen herkesin ama herkesin görevidir...

▪ Yoksa bu gruplaşma, keşmekeşlik ve tüm olumsuzluklarla birlikte devam eden mevcut İNANÇ SİSTEMİ artarak devam eder.

▪ Her Müslüman kendisini, imkanlarını zorlayarak bu görevi yapmakla yükümlü hissetmek zorundadır.

▪ Lütfen,,, Sünnet düşmanı, Hadis karşıtı, sapık fikirli vb. gibi yakıştırmalardan vazgeçelim.

▪ Kur'an çalışması yapan kardeşlerimize destek olup, var ise eksik / hatalarını güzelce ifade edelim ve o çalışmayı yapan kardeşlerimizin şevkini, zevkini kırıp, emeğinin ziyan olmasına neden olmayalım...

▪ Bunun için aklımızı kullanıp, esas olan vahyin alanına girmeden, aklın vahiyle uzlaşmasını sağlamamız lazım...

▪ “Biz Müslümanız” demekle bir yere varamayız; kuru ve ucuz kahramanlıklarla, yapay sloganlarla, ekran arkasına saklanarak birbirimizi tekfir etmekle de Allah’ın Dinini yaşamış olamayız...Her şeyi en iyi bilen değil, bildiğini hayatına uygulamak önemlidir.

▪ İnancınız, potansiyelinizi belirler.

▪ İnanç, kişiyi inanılmaz derecede enerjik ve güçlü yapar.

▪ Zihninizde, başaracağınıza inandığınız şeylerin resmini ne kadar net görür iseniz, bu resimlerle ne kadar güçlü potansiyele sahipsiniz demektir.

▪ Yani, hedefinizdekini gerçekleştirme şansınız o kadar artar.

 “Hayat Okuldur”, insan hayat boyu öğrenir.

▪ İlk vahiy “OKU” ile başlamasının ehemmiyeti bundan kaynaklanmaktadır.

▪ Okumayı, ilim öğrenmeyi ve çalışmayı ibadet şevki ve gayreti ile gerçekleştirmek lazım.

▪ Bilhassa yeni yetişen nesli “okuyan, bilgili, çalışkan insanlar” olarak yetiştirmek zorundayız.

▪ Özellikle inandığımız değerler hakkında kesinlikle bilgi sahibi olmak zorundayız.

▪ Yoksa bir başkası ya da bir grup çıkar ve bize ait olanı bizden habersiz ve bizim adımıza kullanır.

▪ İşte o zaman onların beynimize doldurduğu ile hayatımızı ikame etmek durumunda kalırız ki bunun vebalini, Huzuru Mahşerde veremeyiz.

Daha önce paylaşımda bulunduğumuz, 2016 yılında yapılan, “kitap okuma ile ilgili” bir araştırma sonucu, net olarak durumumuzu ortaya koymaktadır.

- ABD de kitap okuma oranı %25, Türkiye’de ise %01 seviyelerinde ve denmiş idik ki “OKUYANLAR, OKUMAYANLARI YÖNETİR” deyimi her yönü ile açık seçik ortadadır.

Yine araştırmalar gösteriyor ki; dokunma, görme, duyma, koklama ve tatma organlarıyla öğrenme, anne karnında başlar.

▪ Bu duyular kullana kullana zamanla gelişir ve meleke kazanır.

▪ Duyu organlarıyla alınan uyarılar, önce hipokampus (beyin çıkıntısı, hafıza ve yön bulmada önemli bölge), sonra da korteks (Kafatasının üst bölümünde beyin zarı ile örtülü, iki yarım yuvar biçiminde sinir kütlesinden oluşan, duyum ve bilinç merkezlerinin bulunduğu organ, dimağ) bölümüne iletir ve bu şekilde öğrenme beynin gelişmesi sağlanır.

Kur'an meseleyi iman ve amel formülü ile açıklar.

▪ “İman edip yararlı iş yapan” tabiri Kur'an’da çok yaygındır.

İlim ve amel bir araya gelince ilim, iman ve amel bütünlüğü ortaya çıkar ve bu destura uyan kimse “İyi bir Müslüman” olur.

Bildiğini yapan ve yaptığına inanan kimse, işini en iyi şekilde yapar.

▪ Yani bildiğini doğru yapanın, derecesi ve şerefi artar, kişilik kazanır, eksik ve yanlış yapan da ise, tam tersi söz konusu olur.

İnsanın şerefi, soyu, sopu ve yükseldiği makam / mevki ile değil, yaptığı iş / eylem / amel ile ölçülür.

- Muhammed 19 : “Bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur.” Burada ilmin imandan önce geldiği ve önce bilmek, sonra inanmak, bildiğinin doğru olduğunu kabul etmek, imanın esasıdır.

▪ Yani bildiğini dil ile ikrar edip, kalp ile tasdik etmek demektir.

- Muhammed 2 : “İnananların, yararlı işler işleyenlerin ve Rehberinden bir gerçek olarak Muhammed’e indirilene inananların kötülüklerini örter ve durumlarını düzeltir.”

- Bakara 44 : “İnsanlara iyi olmayı emredip kendinizi unutuyorsunuz, öyle mi? Bir de Kitab’ı okuyorsunuz. Hiç aklınızı kullanmaz mısınız?”

- Bakara 11 : “Onlara: “Tabii düzeni bozmayın!” denince, “Biz sadece düzeni sağlayan kimseleriz.” derler.

--- Yani her varlık Allah’ın âyetidir. Şu âyette yer alan din tanımı, yaratılan âyetlere göredir:

- Rum 30 : “Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah ’ın fıtratına çevir. 0, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.

Fıtrat, tabiatta geçerli kanun ve kurallar bütünüdür.

- Bakara 12 : “Onlara: ‘Allah’a, diğer insanların güvendiği gibi güvenin.” denince: “O akılsızların güvendiği gibi mi güveneceğiz?” derler. Dikkat edin, asıl akılsızlar onlardır ama bilmezler.”

Sonuç olarak; İlmi ile amil olmayan ve yaşantısını inandığına göre tanzim etmeyen, dürüst davranmayan, Kur'an ile çelişkilidir ki unvanı, konumu her ne olursa olsun, din tüccarlığından ileri gitmez.

Ümmetin; Rehberini doğru seçip, doğruyu söyleyecek / yapacak, ilmi ile amil olanlara şiddetle ihtiyaç vardır.Büyük günahlar sadece ilmihal kitaplarında yazan 3-5 haram değildir.

▪ Kur'an üzerinde çalışma yapıldığında görülecektir ki bu sayılanlardan daha büyük günahlar mevcuttur.

Mesela; hırsızlık, haksızlık, gasp, yalan, iftira, dedikodu, laf taşıma, emanete hiyanetlik gibi vsvs…

▪ Kızdığımız zaman affedici olabiliyor muyuz ? yoksa daha çok menfaat elde etmek için kızmaya devam mı ediyoruz

Affetmeyi “ben affetmeliyim ki Allah da beni bağışlasın.” diye mi düşünüyoruz

YORUM EKLE