KUR'ANDAKİ ŞEFAAT KAVRAMI

De ki: “Şefaat yetkisi tamamıyla ve sadece Allah’a aittir: Gökler ve yerin mutlak otoritesi de O’na aittir; sonunda sadece O’na döndürüleceksiniz.” (Zümer/44)

Tüm şefaat âyetleri bu âyet ışığında anlaşılmalıdır. Bu âyet açık ve net olarak şefaati yalnızca Allah’a tahsis etmektedir. 

Kur’anda içinde “şefaat” geçen ayetler; (Bakara/48-123-254-255;  Nisa/85;  En'am/51-70-94;   A'raf/53;   Yunus/3-18;   Meryem/87;   Taha/109;    Enbiya/28;    Şu'ara/100; 
Rum/13;   Secde/4;   Sebe/23;   Yasin/23;    Zümer43-44;    Mü'min/18;    Zuhruf/86;    Necm/26;     Müddessir/48)

Kur'andaki bu ayetlerde geçen şefaat kavramı ''olumsuzlama'' üzerinden anlatılır.!

Bu "olumsuz form üzerine anlatım şekli" neden yüce Allah tarafından kullanılmıştır denilebilir. 

Çünkü Kur’an şefaatten, şefaati ispat etmek için söz etmez.! 

Müşrikler şefaati inkâr ediyormuş da, Kur’an onları şefaate, imana çağırıyor gibi bir durum yoktur.! 

Tam aksine müşriklerin, Allah’ın berisinde, Allah ile aralarına koydukları ilahlarına kulluk etme gerekçeleri, onların kendilerine şefaat edeceğine olan inançlarıdır.! 

Bu gerçek Kur'anda şöyle dile getirilir: 
 
“O’ndan başkalarını sığınacak otorite edinenler, ‘Biz bunlara sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz’ derler.” (Zümer/3)

Kur’an şefaat konusundaki âyetleri olumsuzlama üzerine kurarken, işte müşriklerin bu şefaat inançlarının bâtıl ve sapkınlık olduğunu anlatmaya çalışmaktadır.! 

Yani müşriklerin temel inançlarından olan Allah ile aralarına koydukları ilahların, onlara şefaat ederek kurtaracakları inancının yanlış olduğunu anlatma üzerine kurulu bir anlatım şekli benimsemiştir.! 

Bütün bunlardan dolayı, istisna cümleleriyle gelen âyetler Zümer/3 ışığında anlaşılmak zorundadır.! 

Gelenekçi din zihniyeti uydurma hadisler yoluyla, şefaati adeta bir "kayırma ve torpil aracı" haline getirmiştir. 

Bu uydurma hadislere dayanarak şefaat kavramını başta sevgili Nebi'miz Muhammed (A.S.) olmak üzere şeyh, gavs, şehit, alim, kuttub v.b. lerin dilediğince kullanabildikleri bir torpil ve kayırma, cehennemden kurtarma yetkisi olarak tanıtıp, bunun üzerinden toplumda istismar aracı haline getirdikleri bir ''şefaat'' kavramı ortaya çıkarmışlardır.

Bu zihniyetin bu sapkın ve şirk içeren şefaat algısına dayanak olarak gösterdiği delil ise, şefaat ile ilgili ayetlerin bir kısmında geçen ve  ''istisna'' vurgusu ile gelen; “ancak onun izin verdikleri müstesna” cümlesi  içeren ayetlerdir.

Bu ayetlerde önemli ve anlaşılması gereken nokta şudur;

İstisna cümlelerinde izin verilecek şey “şefaat” değil, “Allah’ın şefaatini takdim etme, bildirme” iznidir. Bu izin tıpkı Elçilerin, Allah’ın insanlığa gerçek şefaati olan vahyi iletmeleri gibidir. 

İnsanları iyi ve doğruya yönlendiren, Allah'ın halis dinini yaşamayı sağlayan ilahi mesajları olan vahyi (şefaati) insanlara takdim eden, bildiren, ulaştıran Elçileridir. Bu görev sadece Allah'ın şerefli ve üstün kulları olan Elçilerine verilmiştir.

AHİRETTE ALLAH'IN ŞEFAATİ EN BÜYÜK ÖDÜLDÜR. O ÖDÜLÜ TAKDİM VE TEVDİ ETME İZNİ VERİLENLER DE ÖDÜLLENDİRİLMİŞ Olurlar! 

ÖDÜLÜN ELİNDEN ALINDIĞI KİMSE ÖDÜLÜN SAHİBİ DEĞİLDİR, ÖDÜLÜN SAHİBİ ALLAH'TIR. ALLAH BİRİNE ÖDÜL VEREREK, DİĞERİNE ÖDÜL VERDİREREK, İKİSİNİ DE ÖDÜLLENDİRMEKTEDİR! 

Bu konuda şu vurgu çok önemlidir; Şefaat ile ilgili tüm ayetleri mutlaka Zümer/44 teki “Şefaat yetkisi tamamıyla ve sadece Allah’a aittir'' ayeti ışığında anlamalıyız. 

Mutlak anlamda şefaat yalnızca Allah’a aittir. Allah tamamiyle ve sadece kendisine ait olan bu yetkiyi; ''RAZI OLDUĞU KİMSELER ARACILIĞIYLA'', affetmeyi istediği kimseler için kullanır.! 

Şöyle bir benzetme yapabiliriz;

Bir yarışma sonucunda madalya töreni yapılıyor. Yarışmanın tek sahibi olan yetkili, madalyaları kazanan yarışmacılara takdim etmek için, önem verip sevdiği kişileri onore etmek için isimlerini anons ettirip, madalyaları onlara taktırıyor. 

Bu yarışmanın sahibi olan yetkili, yarışmayı hak ederek kazananın ödülünü takdim etme işini dilediği kişiye verebilir.

Yarışmayı kazanan kişinin madalyasını aracı birinden alması, ödülün sahibinin o aracı olduğu anlamına gelmez.

Madalyayı kazanan kişiye takan sadece bir aracıdır.
Ödülün sahibi yarışmanın tek sahibi olan yetkilidir. O'nun ödülü vermek için takdir ettiği kişiler ise aracıdır.

Şefaat; “ÇİFTE”, ''KATLANARAK ARTAN'', ''KATLANMIŞ'' anlamlarına gelir ve ''HAKEDİLEREK'' kazanılmış ödülün daha da arttırılarak, o ödülün sahibinin belirlediği kişi aracılığıyla takdim edilmesidir.

ÖDÜLÜN SAHİBİ ALLAH'TIR, ÖDÜLÜ VERMESİ İSTENEN KİŞİ DE ÖDÜL VERİLEN KİMSE GİBİ ALLAH TARAFINDAN ONURLANDIRILMIŞTIR!! 

Son olarak şunu vurgulamak gerekiyor;

Gelenekeçi/Mezhepçi din anlayışı, meydana getirdikleri uydurma dinin temellerini oluşturan uydurma hadisleri topluma kabul ettirmek için, Kur'ani gerçekleri ya tahrif ettiler ya da toplumu Kur'andan uzak tuttular.

Şefaat kavramı da bunlardan biridir. 

Uydurdukları hadisler yoluyla Allah Resulü ve güya O'nun dindeki varisleri olan imam, şeyh, gavs, alim v.b. lerine ''TORPİL VE KAYIRMA'' anlamını yükledikleri şefaat yetkisini vermişler ve şirke dayalı bu uydurma din yoluyla toplumu manipüle etmişlerdir. 

''(Resûlüm!) Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın?'' (Zümer/19)

YORUM EKLE