KEŞKE CÜNEYT ARKIN İLE ARAMIZA KİMSE GİRMESEYDİ

Ben küçükken Adıyaman’da iki tane sinema vardı. Yazlık ve kışlık bölümleri vardı bu sinemaların. Yaz günleri yıldızların altında çimenlerin üzerinde izlediğim filmler hala aklımdadır.


Cüneyt Arkın  bizim favori kahramanımızdı. Filmden çıktığımızda arkadaşlarla filmi tekrar birbirimizi anlatarak evimize gelirdik.


Cüneyt Arkın asıl oğlan olarak adlandırılır ve karşısındaki herkes gavur diye nitelendirilirdi..Çocuk belleğimizde gavur kötü adam; kötü insandı. Bu kötü insan zulüm yapar, kalleşlik yapar, ihanet içinde olur ve daima insanlığın zararına çalışırdı.. Kendi menfaati için her pisliği yapan insana gavur derdik.


İlk gençlik yıllarımda Meram sinemasının önünde bilye oynarken (biz bilyeye gülle derdik) adamın biri yanımıza gelerek vaktimizi bu işlerle harcamamamızı; dini kitaplar okumamız gerektiğini söyledi ve elindeki birkaç küçük kitabı orada bulunanlara dağıttı..


İşte her şey o andan sonra değişti. Bizim gavur algımız da, doğru yanlış algımız da çocuk dünyamızda birdenbire o süreçle birlikte değişti. 

Sinemanın önünde Tommiks, Texas, Zagor kitapları okuduğumuzda da iyilerle kötüler arasındaki savaşı görür; yiğitleri ve kahramanları alkışlardık.


Ama Türkiye’nin sosyal yapısı ideolojilerin cemaatlerin örgütlerin kurtarıcılik söylemleriyle başka bir yöne doğru evrilmeye başladı.


Burada artık iyiler ve kötüler de anlamını kaybetti. Benim partimden, benim örgütümden, benim cemaatimden olanlar ve olmayanlar şeklinde ayrışmalar başladı. 


Herkes bir biçimde kendini kurtarıcı pozlarına sokarak kendine benzemeyen; kendisi gibi düşünmeyen, kendi örgütüne mensup olmayan herkesi düşman ve öteki ilan etti. 


Gencecik çocuklar birbirlerine kurşun sıktı. 


Mahalle arkadaşlarımızla aramıza derin düşmanlıklar girdi..


14-15 yaşındaki çocuklar bellerine silah takıp okul yönetmeye; mahallelerde racon kesmeye başladılar.


Ne mahalle kaldı, ne tadımız; ne de tuzumuz. 

Ölen öldü ve birçok insan yerinden yurdundan bir biçimde göç etti..


Sonra bir düdükle bir general, bir başka kurtarıcı olarak ülkenin üzerine kabus gibi çöktü…


Keşke Cüneyt Arkın’ın filmleri ile aramıza kimse girmeseydi. Cenk kitaplarını, Zaloğlu Rüstemi, Kısas-ı Enbiyayı büyüklerimizden dinlemeye devam etseydik.


Yazık oldu.


Prof. Dr. Bülent Sönmez

YORUM EKLE