“KAİNATIN EFENDİSİ” MESELESİ…

Kur'andan kopuk ve uydurma rivayetler üzerinden içtihada dayalı ortaya çıkmış gelenekçi/mezhepçi din anlayışının ortaya koyduğu yanlış mülahazalar ve sakat tasavvurlar sebebiyle; İslam ümmeti yüzyıllardır Allah, Kur'an ve Elçi kavramlarıyla ilgili gerçek İslam anlayışının dışında bir yönlendirme içine itilmiştir.

Allah Resulünün vefatından sonra O'na duyulan aşırı sevgi, diğer dinlerdeki Nebi'lerle yarıştırma dürtüsü, diğer dinlereki yanlış Elçi tasavvurununun dinimize uydurma rivayetler yoluyla sirayeti v.b. sebeplerle ve en önemlisi de Kur'an ın bir kenara bırakılarak gerçek İslamın Elçi anlayışından bihaber kalınması sonucunda, Allah Resulü hakkında ipe sapa gelmez, uçuk, akla izana aykırı inanışlar ortaya çıkmıştır.

Dindeki yanlış Elçi olgusu işte bu dönemde, insana ait ezeli hastalık olan "görmediğine tam teslim olamama"nın yönlendirdiği, görmedikleri Allah kavramı yerine gördükleri, konuşup cevap aldıkları, muhatap oldukları Elçisini aşırı yüceltme, beşeri sözlerini bile ilahi söz kabul etme, ardından O'na da ilahi vasıflar ve nitelikler vermeye giden süreçle başlamış oldu!

Allah'ın Elçisi Kur'anda birçok ayette beşeri özellikleri öne çıkarılarak anlatılmış,  görevinin sadece vahyi tebliğ etmek ve kendisinin de vahye uyarak toplumuna örnek olmak olduğu açıkça bildirilmiş ve önceki ümmetlerin örnekleri verilerek Elçilerin olduğu konumlarından alınıp ilahlaştırılmaması için uyarılar yapılmıştır.

İslam dininin uydurma rivayetler üzerinden tahrif edilmesi sürecinde en çok yapılan yanlış tasavvurlardan biride Allah Resulünün aşırı yüceltilmesi ve O'na atfedilen yanlış yakıştırmalar ve unvanlar olmuştur.

Allah Resulü'nden bahsederken ona;

"Kâinatın Efendisi"

"İki Dünyanın Efendisi"

"İki Cihan Serveri" gibi tabirler yakıştırmanın ne büyük bir yanlış olduğunu tüm Müslümanların anlaması gerekiyor!

Gelenekçi zihniyetin Kur'andan kopuk, uydurma rivayetler temelinde ortaya koyduğu Elçi tasavvuruna inananlara, bu hususu anlatmaya kalkarsanız muhtemelen sizin ''dine ve Nebi'ye hakaret ettiğinizi'' ima ederek ya da direk söyleyerek suçlamaya kalkacaklardır.

Halbuki ''Efendi'' kelimesini ''Râb'' kelimesinin yerine kullandığını bilmeyen bu din zihniyeti, bilmeyerek Sevgili Nebi'mize “Rabb-ül Alemin” dediklerinin farkında bile değillerdir!

Ama beyinleri yıkanmış ve aklını kullanamayan bu anlayışın mensupları her zamanki pişkin tavırlarıyla şu savunmayı yapıyorlar; “Ben Nebi'ye böyle söylerken onu Râb yerine koymuyorum ki! Râb değil yönetici, büyük, sayılan, saygın, üstün gibi anlamlar vermiş oluyorum. Sadece onu övmek, ona saygımı göstermek için bunu söylüyorum! ”

Peki, böyle düşünenlere sorulduğunda; “Biz hepimiz kime aidiz?”, elbette “Allah” diyeceklerdir.

Peki, “yerin göğün, kâinatın sahibi kimdir” diye sorun: Elbette “Allah” diyeceklerdir.

Peki, “her şeyin idaresini elinde tutan kimdir”, diye sorun: Elbette “Allah” diyeceklerdir.

Ardından ekleyin; o halde sen bu râblığı, yöneticiliği, irade sahipliğini, saygınlığı, üstünlüğü Allah’ın bir kulu ve Elçisine nasıl yakıştırabiliyor ve hakikatten, gerçekten bu kadar uzak bir laf edebiliyorsun!

Müminun Suresi / 84-90 ayetleri işte bu gerçeği ortaya koyuyor;

* ''De ki: Bütün dünya ve içinde yaşayanlar kimindir söyleyin bakalım, biliyorsanız. Elbette: “Allah’ındır” diyeceklerdir.

Öyleyse, sen De ki: Neden aklınızı başınıza almıyorsunuz? Peki, yedi kat göğün ve yüce arşın Rabbi kimdir?” diye sor. Elbette, “Allah’tır”, diyeceklerdir.

Öyleyse, sen de ki: İnandığınız Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? De ki: Peki, her şeyin gerçek yönetimini elinde tutan, Kendisi her şeyi koruyup gözeten, ama Kendisi himaye altında olmayan kimdir? Biliyorsanız söyleyin bakalım! Elbette, “Allah’tır” diyecekler.

Sen de ki: Öyleyse nasıl oluyor da büyülenip gerçekten uzaklaşıyorsunuz? Hayır, Biz onlara gerçeği getirdik; fakat buna rağmen onlar yalanı tercih ediyorlar.''

İşte gerçek!

Muhtemelen bilmiyorlar ama diyelim ki Kur'andan haberdarlar ve bu ayetlerin İsa Nebi'yi yücelten ve onu Allah’ın oğlu yerine koyan Hıristiyanları kast ettiğini söylerek itiraz edeceklerdir.

Böyle bir durumda içine düştükleri şirki gözler önüne sermiş olacaklar, çünkü Hıristiyanlar İsa Nebi'yi ''Oğul Rab'' yapmışken gelenek dini Muhammed Nebi'ye “Kâinatın Efendisi” diyerek ''Tam Rab'' yapmışlardır!

* Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah ona Kitap, hikmet ve Nebilik versin de, sonra o kalksın insanlara: ''Allah’ı bırakıp bana kullar olun'', desin; o ancak: ''Öğrettiğiniz Kitap ve okuduğunuz şeyler gereğince Rab'ba halis kullar olun!'' der. (Al-i İmran / 79)

* Ve yine O size melekleri ve NEBİLERİ dinde kural koyucu RABLER edinmenizi de emretmez. Zira O size Müslüman olduktan sonra hiç inkarı emreder mi? (Al-i İmran / 80)

Diğer benzer bir isimlendirme olan ''Allah’ın Habibi'' tabiri ise tam bir fecâettir. Arapçada sevgili demek olan ''Habib'' kelimesini Nebilikle birlikte anmak bile bir müslümanı rahatsız etmelidir.

Bunun yanında Sevgili Nebi'mize çeşitli uydurma rivayetlerle yakıştırılan gayb ve gelecek haberleri verme yetkisi yine aynı uydurma din zihniyetinin ''güya'' Allah Resulünü övme adına ürettikleri hurafelerdir. Hâlbuki yüce Allah Kur'anda açık ve net bir şekilde kıyamet saatini ansızın gelecek bir olay olarak bildirmişken, rivayetlerde Allah Resulünün sözde türlü alametleri (ki bunların çoğunu Kur'anı duyduğumuzdan daha çok duymuş, öğrenmiş ve hatta bekleme moduna girmişizdir ) hangi gün hangi saatte kopacağına kadar söylemiş olduğu zannedilmektedir.

Bunun yanında Nebi'mizin gölgesinin yere düşmeyeceğinden, etinin, kemiğinin çürütülmesinin toprağa haram kılındığına, hiçbir hata yapmadığından, kırk erkek gücüne sahip olduğuna, indirilen ayetleri hayata uygulayabilmek için illa ki onun söylediği rivayet edilen sözlere uymak gerektiğine kadar bir sürü uydurma rivayetler ile yanlış ''Nebi tasavvuruna'' örnekler ortaya konabilir.

Nebi'mizin kıyametin zamanını bildiğine ve Osmanlı padişahının İstanbul’u fethedişine dair bir sürü gayba dair kehanetleri etrafındakilere detaylı olarak anlattığı, bu uydurma rivayetler yoluyla İslam ümmetine inandırılmıştır.

Hâlbuki bakın Kur'an ayetleri ne diyor;

* De ki: “Ben, size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır” demiyorum. Yok, “Ben gaybı bilirim.” Yok, “Ben meleğim.” de demiyorum. Bana ne vahyediliyorsa, ben ancak ona tabi olurum.” De ki: “Kör, görenle bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz? (En'am / 50)

* Sana kıyamet saatinin ne zaman geleceğini sorarlar. De ki: “Onun ne zaman geleceğine dair bilgi yalnız Rabbimin nezdindedir. Vaktini O’ndan başkası açıklayamaz. O öyle bir meseledir ki, ne göklerde ve ne de yerde ona tahammül edecek hiç kimse yoktur!” O size ansızın gelecektir. Sen sanki onu biliyormuşsun gibi onu sana soruyorlar. De ki: “Ona dair gerçek bilgi yalnız Allah’ın nezdindedir; ama insanların çoğu bunu bilmezler.” (Araf / 187)

* Az kalsın, seni bile sana vahyettiğimizden başka bir şeyi uydurup, Bize mal etmen için akılları sıra kandıracak ve ancak o takdirde seni dost edineceklerdi. (İsra / 73)

* De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım. Ancak şu farkla ki bana “sizin ilahınız tek İlahtır” diye vahyediliyor. Artık kim Rabbine ahirette kavuşacağını umuyorsa, makbul ve güzel işler işlesin ve sakın Rabbine ibadetinde hiç bir şeyi O’na ortak koşmasın.” (Kehf / 110)

İşte görüyorsunuz Sevgili Nebi'miz ''Ben sadece sizin gibi bir insanım'' diyor. O halde Allah Resulüne iftira atıp dine hakaret eden, Kur'anı yalanlayan kim?

Allah’ın Elçisine “Kâinatın Efendisi” diyerek şirke yönlendirip şeytana yardım eden, uydurma rivayetlere dayalı gelenekçi/mezhepçi din anlayışını ortaya çıkaran ve bu uydurma dinin günümüz savunucuları mı, yoksa Allah kelamı ve Resulullah'ın beyanı olan ve tek doğru yol rehberi ,alemlere rahmet olan ''Kur'an"da yazılı olan ne ise ben ona uyarım' diyen mi?

* O gün Resul: ''Ya Rabbi, kavmim bu Kur’anı terk edip ondan uzaklaştılar!'' der. (Furkan/30)

YORUM EKLE