İSLAM DİNİ VE DEVRİMCİLİK OLGUSU..

(İslam Ülküsü’nün Devrimci/Mücahit Müslümanları)

- İslam dini selamdır;

Selam sağlık, esenlik, barış, kardeşlik, huzur, güven ve mutluluktur;

O da hak ve adaletle hükmederek -İNSANCA hür ve özgürce- umutla yaşamak demektir..   

-- Ülkü idealdir;

İdeal de insani erdemliğin hak ve adalet menziline haslet ve hasretle ulaşmanın asla ötelenip vazgeçilmez, bitip tükenmez yolculuğunun azim ve kararlığıdır.. -

Devrimcilik, insanların hak ve hürriyetine aykırı her türlü kast/otoriter sistemini kökten değiştirerek yerine, Hak ve adaletten beslenen insan ve ihsan eksenli sosyal ve medeni bir sistemi imar, inşa, ihya etmek üzere ikame ve idame etmeyi hedefleyen;

Çok özgün ve örgün bir iradenin azimli/kararlı siyasal ve sosyal düşünce, duruş ve eylem biçiminin aktif güç ve kuvvet aracıdır, ki bu eylemi yapanlara da devrimci/mücahit (ülküsel hedefine ulaşmak adına canı pahasına sabır ve sebatla mücadele eden kişi) denir..

Bu manada;

- İslam dini insanlara umut, huzur, mutluluk ve ebedi bir kurtuluşu vadeden, vazgeçilmez bir ülkü’ye (fikir, duruş ve eyleme) sahip devrimci, evrensel ve medeni bir “TEVHİT” yani İNSANLARIN birbirleriyle Sevgi, Şefkat, haslet ve hasretle yaklaşarak/ buluşup kucaklaşmayı, halleşip/ helalleşmeyi, sahip oldukları “MADDİ VE MANEVİ” zenginliğini karşılıklı olarak “İNFAK” ederek paylaşmayı, yardımlaşmayı ve dayanışmayı dolayısıyla da “ORTAK bir paydada buluşarak “SOSYAL ve DOĞAL” çevreyi kollayıp/korumayı ve “BARIŞ VE KARDEŞLİK BİRLİĞİLİNİ” kurarak onu imar, inşa, ihya etmeyi hedefleyen bir “HAYAT/MEMAT” dinidir..

- Allah'a ve islam dinine iman eden mümin/müslümanlar içinde yaşamış oldukları “Doğal ve Sosyal” çevreye karşı ilgisiz, duyarsız, bigane ve pasif değil, aksine (maddi ve manevi erdemiyle beraber) ilgili, duyarlı, aktif, şuurlu ve de cesur birer “Ülkücü, Devrimci ve de Mücahit” kişilik “KARAKTER” olmak durumundadır..

Çünkü!                                                                                                                                                 

İslam dini insanlığın her iki dünyadaki huzuru, güveni, mutluluğu ve kurtuluşu için indirilmiştir, ki hedefi de mesajıyla insanların dünyevi ahlak ve amellerini irşat ederek (yol göstererek, imar, inşa ve ihya ederek) onları salih bir amele kavuşturarak, dünya imtihanından başarıyla geçirerek yeniden mutmain ve emin bir şekilde ALLAH’A ulaştırmaktır.

Ancak islam dininin mesajı sadece bir grup insana (kavim ya da millete) değil bütün insanlaradır, ki o (ilahi) mesaj da;

İnsanları zorlayarak, ikna ederek ya da bazı olağanüstü olay ve olgularla (MUCİZE/Keramet gibi ibretlerle) etkileyip/ korkutarak değil mesajı (KUR’ANI ve Onun mütemmim bir cüz’ü olan KAİNATI) akıl ve ferasetiyle bakarak, okuyarak, inceleyerek, anlayarak kalben, ruhen emin ve ikna olarak inanarak (kendi rızasıyla) kabul ve tasdik etmesini ya da reddetmesini tamamen İNSANLARIN tercihine bırakmıştır, ki isteyen onu hayatına geçirerek yaşasın ve yaşatsın, istemeyen de (Hesap/GÜNÜNÜNDE) sonucuna katlanmak üzere onu reddetsin..

Yani, “DİNDE” zorlama yoktur ve bu manada Yüce ALLAH, eşit olarak hiçbir kısıtlama yapmadan bütün kullarına “HAYAT ve NİMETİ” yaşamak/yararlanmak hakkı vermiştir, ki herkesi de onların DİNLERİNE (Mümin/Münafık, Müşrik/Kafir ve Mülhit/İnkarcı) olup olmadıklarına asla hiç bakmadan ancak;

Onları sadece sahip oldukları DİNİNDEN, Dünyada yaptıkları işlerinden “AHLAK Ve AMELİNDEN” görevli ve sorumlu tutarak (HESAP GÜNÜNDE) yargılayacaktır elbet.. 

Burada!                                                                                                                                                 

- MÜMİN, yüce ALLAHIN varlığına, birliğine ve indirdiğine/ dinine inanan, güvenen, ahirete ve hesap gününe de inanarak dini hayatına irşat etmek üzere geçirerek “DOSDOĞRU” yaşayan ve yaşatan mutmain/ ikna olmuş “MÜSLÜMAN” insan demektir.                                                                                                                                                      

- MÜNAFIK, iman etmekle, güvenmekle, sığınmakla ve şeklen müslüman gibi olmakla görünmekle beraber ALLAH'IN emir ve yasaklarına doğru ve tam uymayan yada eksik yapan ve ancak onu her yerde savunan riyakar yani iki yüzlü insan demektir..                          

- MÜŞRİK yada KAFİR, Yüce ALLAH’A inanmakla beraber, Onun dininin emir ve yasaklarını (kısmen) reddederek uymayan ve taptığı kendi (batıl) İlah/PUT ve diniyle ALLAH’A eş koşarak ortaklık iddiasında bulunan ve Onun uluhiyetine iştirak ve müdahale etmek üzere itiraz eden ve kendince  hükümler koymaya ya da çıkarmaya çalışan sapkın (batıl) uydurulmuş bir dinin mensubu (Ebu LEHEP, Ebu CEHİL, Ebu SÜFYAN gibi) insanlardır..

- MÜLHİT ise başta yüce ALLAH’IN dini olmak üzere hiçbir ilaha ve dine asla inanmayan sapkın/ DİNSİZ, (din dışında kalmış) kişi/kişiler demektir.. 

Bunu KUR’AN’IN Sure ve Ayetleri ışığında irdeleyelim..                       

Mesela Yasin Suresi..  

1) “Ey Muhammed! Hikmet dolu KUR’AN’A and olsun ki, Sen elbette dosdoğru bir yol (HAK VE HAKİKAT) üzere (PEYGAMBER) gönderilenlerdensin.. (Yasin2/4)

2) “KUR’AN, ataları uyarılmamış bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi (Kureyş) uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli (ALLAH) tarafından indirilmiştir.” (Yasin-5/6)

3) “Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler. (7)

4) Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir,inanmazlar!” (Yasin/10)

5) “Sen ancak Zikr’e (Kur’an’a) uyanı ve görmediği halde Rahmandan (ALLAH) korkan kimseyi uyarırsın.. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükafatla müjdele..” (Yasin/11)

6) “Onlara, (Allahın sizi rızıklandırdığı şeylerden ALLAH yolunda -MUHTAÇLARA- harcayın) denildiği zaman, inkar edenler İman edenlere;(Allahın, dilemiş olsa kendilerini -her zaman doyurabileceği- AÇ/MUHTAÇ kimselere biz mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz) derler... (Yasin/47)

7) ”Sur’a üfürülür. Bir de bakarsın kabirlerinden çıkmış, Rablerine doğru akın akın yönelip gitmektedirler..” (Yasin/51)

8) “Şöyle derler; Vay başımıza gelenler! Kimi bizi diriltip mezarlarımızdan çıkardı? Bu Rahmanın (ALLAH'IN) vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler..” (Yasin/52)

9) ”Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın, hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır.” (Yasin/53)

10) “O gün (Mahşer/HESAP GÜNÜ) kimseye hiç mi hiç zulmedilmez.. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin (AHLAK VE AMELİNİZİN) karşılığı verilir.”(Yasin/54)

Evet! Yukarıda, bir bakıma KUR’AN’IN da ibadetle (iman ve itaatle) ilgili en önemli mesajlarından biri olan “YASİN SURESİNİN” ana temasını teşkil eden ayetlerin ÖZET anlamını çıkardık ki sanıyorum bu da insanların HAYAT/KADER yolculuğundaki anlamlı (DOSDOĞRU) ve de elbet onu da “HAK VE HAKİKATE” ulaştırarak “KURTULUŞA” kavuşturacak olan vazgeçilmez kadim güzergahının “YOL HARİTASINI” çizmektedir..

Ancak insanlığın ve dinlerin tarihi sürecine baktığımızda insanların Allah'ın kadim mesajıyla Onun bu mesajlarını kendilerine ileterek anlatmakla görevli kıldığı Peygamberlerine pek de fazla itibar etmediklerini ve aslında çoğunun hiç uymadıklarını görürüz, ki zaten esas problem de tam buradan çıkmaktadır ve  bu da onların şirke bulaşmasına, tapındıkları eski (atalarının) dinleriyle de Allah’a eş ve ortak koşmasına sebep olarak onların hak dinden sapmasına ve dinin (işlerine gelemeyen) mesajlarını örterek adeta “Kur’an’ın bazı Ayetlerini” reddederek yok sayarak MÜŞRİK/KAFİR olarak anılarak) kendilerinin HELAK olmasına yol açmışlardır..

Hani Yüce Allah buyuruyor ki; Biz (durduk yerde) hiç kimseye zulmetmeyiz, ancak insanlar kendi kendilerine (YAPTIKLARI KÖTÜLÜKLERİYLE) zulmederler! Diye..                                                           İşte bu da tam öyle bir şey, çünkü her türlü zulüm de ve rahmet de ancak insanların kendi yaptığı ahlak ve amelinden beslenir, iyi ise RAHMETE kavuşur, kötü ise ZULÜME bulaşır..

O halde bunu bazı (somut) örneklerle betimleyelim..

ZAMANE PUTLARI                                                                                                                                     PUT'LAR/ EBU CEHİLLER hala İDRAKLERDE KUT;
Kimi KALPTE "LAT/UZZA", kimi "MENAT" derinde,

ZÂMANE ALİMLERİ İLM Ve İRFAN'INDA KÜT; Kimi “SULTANLARA” kul, Kimi “DERDEST” yerinde..

Peki bunlar/PUTLAR ne anlama geliyor; NEDEN hala revaçta?

Bakalım!

Mesela;

LAT, UZZÂ VE MENAT Mekke Müşrikleri (Ebu CEHİL, Ebu LEHEP,  Ebu SÜFYAN Ve MUAVİYE gibi) azılı DİN sapkınlarının ALLAH'A eş (ORTAK) koştukları, taptıkları ve onları; “ALLAHIN/ ULUHİYETİNE” yaratıcılığına ve tasarrufuna yani yüce ALLAH'IN TAKDİR Ve TEDBİR” ederek İNDİRMİŞ olduğu DİNİNE ile MAHLUKATININ fayda ve yararı için YARATMIŞ olduğu dünya NİMETİNE iştirak ettirmek, PAY çıkarmak ve HİSSE almak üzere  kendilerine ilah "MABUT" seçtikleri Putları/ Tanrılarıdır..

Ki Onlar da!

- LAT; Otorite ve baskı "PUT'UNU",

- UZZA; Güç ve iktidar "PUT'UNU",

- MENAT; Para ve servet (zenginlik) "PUT'UNU" temsil eder ki onların da günümüzdeki anlamı şudur;

1) LAT; Emperyalizmi yani otorite ve baskı ile (mal ve mülkü) kendinde toplamayı,

2) UZZA; Faşizmi yani insanları (güç ve iktidarla) sindirmeyi, 

3) MENAT; Kapitalizmi yani üretimin güç ve araçlarını (sermaye/para ve üretim araçlarını) elinde tutmak hedefleyen (SİSTEMİNİ) simgeler..

Bu da bize Yüce ALLAH tarafından, İNSANLARIN ahlak ve amelini tamamlamak üzere (7.asırda ) indirdiği İSLÂM DİNİNİN,(PEYGAMBERI vasıtasıyla kitabı KUR'AN'LA İnsanlara tebliğ ettirdiği) kadim ve kavi aydınlatıcı İLÂHİ mesajının İNDİRİLDİĞİ andan itibaren (14 asırdan) beri tazeliğini koruduğunu ve aslında bütün ÇAĞLARA (günümüze) de aynen (asla hiç değişmeden hitap ederek) devam ettiğini göstermektedir. 

O halde ALLAH mesajı KUR'UNIN, her ÇAĞA bir SORUSU bir de CEVABI vardır; ÇÂĞLAR ve İNSANLAR değişir ancak KUR'ANIN İNSANA ve HAYATA dair sorduğu bu kadim SORU/ SORUNLARLA ve de ona karşı önerdiği kesin CEVABİ/ ÇÖZÜMLERİ asla hiç bitmeyecek ve İNSANLAR yaşadıkça/ KIYAMET'E kadar sürekli devam edecektir..

Peki!
“ALLÂH indirdiği KUR'AN mesajıyla, acaba 7. asır "INSANLARININ" dikkatini, hangi SORULARLA hangi SORUNLARA çekmiş ve ONLARA hangi ÇÖZÜM önerilerini göstermiş derseniz onun da CEVABINI elbet "MÜŞRİKLERİN kendi İKBAL VE IMKANLARINA (dünyevi makam saltanatlarına) MABUT yaparak taptıkları "LAT, UZZA VE MENAT" gibi PUTLARIN temsil ettiği kast DÜZENİNDE aramak gerekir..”

Yani!

1) Müşriklerin MEKKE'DEKİ İnsanların üstünde kurdukları "OTORİTE VE BASKİ" düzeninde,

2) Otorite ve baskı düzeniyle elde geçirdikleri 'GÜÇ VE İKTİDAR" Olgusunda,

3) Caydırıcı GÜÇ ve iktidarlarını kullanmak üzere İNSANLARDAN zorla gasp ederek  aldıkları "PARA, ALTIN, GÜMÜŞ' ile onlardan zapt ettikleri "ARAZİ, MAL/MÜLK" zenginliğiyle kurdukları “KAST/KÖLELİK DÜZENİNDE” aramak gerekir.

Elbet ki zaten onların, ALLAH’A karşı asi olarak şirke düşmesini sağlayan ve dolaysıyla da “DİNDEN” saptırarak “MÜŞRİK/KAFİR” olmasını (ALLAHIN MESAJINA İTİRAZ ETMELERİNİ) tetikleyen vazgeçilmez şey de aslında taptıkları bu GÜÇ VE İKTİDAR ile MAL/MÜLK sahiplenme, vazgeçmeme ve onu diğer yoksul/muhtaç “İNSANLARLA” paylaşmayı “EŞİTLENMEYİ” eşit yaşamayı kabul etmemeleri ve de sahip oldukları prestij ve makamlarını “STATÜLERİNİ” kaybetmek istememek hırslarıydı..

Halbuki yüce ALLAH, onlara ve her çağdaki herkese karşı “mülk benimdir, her nimeti” veren ancak benim (ALLAH'TIR!) Onu aranızda hak ve adaletle paylaşın diyordu ilahi mesajı KUR’AN’DA, ancak Onlar, “mülk de bizimdir, nimeti de kazanan biziz” Allahın, “eğer ki isteseydi doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız?” diyerek itiraz ettiler... (Yasin/47)

İşte/bu nedenle!
Yüce ALLÂH ilâhi/KUR'ANİ mesajıyla, KÂİNAT İLE MÜLK VE MAHLUKATIN YEGANE HÂLİKİ, SAHİBİ, SULTANI/OTORİTESİ, ADİL-İ MUTLAK YÖNETİCİSİ, REZZAKI, KORUYUCUSU VE MÜDDEBIR (Tedbir ve Takdir) TASARRUFÇUSU OLDUĞUNU ve onda da bütün MAHLUKATIN hak ve hissesinin bulunduğunu onun da  İNSANLARLA MAHLUKAT arasında "HÂK VE ADALETLE" paylaştırılması gerektiğini bütün İNSANLARA Ve elbette bütün MÜŞRIKLERE (vazgeçmeleri için) ihtar ve tebliğ ederek "İLÂN" ederek İNSANLARI eşitlemişti..

Ancak!

Müşrikler, buna karşı çıkarak -ALLÂH'IN kadim mesajını ve yüce PEYGAMBERİNİN bu İLAHİ/Evrensel, medeni  tebliğini REDDEDEREK Mallarını diğer "İNSANLARLA" da (kadınlarla, kölelerle, fakir ve gariplerle asla eşitlenmeyi, ellerindeki varlıklarını) paylaşmayı
kabul etmeyerek "ALLAHIN KADİM KUR’AN MESAJINI ÖRTEREK, ADETA YOK SAYARAK MÜŞRİK/KÂFİR" kalmaya yani yüce ALLÂH'IN bu konudaki vazgeçilmez kesin ( EMİR VE YASAKLARINI) yok saymaya (itiraz etmeye) yapmamaya devam ettiler..

Tıpkı şimdi ki "ZAMANE MÜŞRİKLERİNİN" yaptıkları gibi, çünkü,(bizim aç ve açık gözlü) ZAMANE MÜŞRİKLERİ  de nerdeyse aynen“ Mekke’deki müşriklerin yaptığını” yapıyorları kendi dışındaki garibanlara“İNSANLARA SINIRLAR ÇIZMEYİ, MAL/MÜLK YIĞMAYI, PARA PULA TAPINMAYI VE ASLA YIKILMAZ, BİTMEZ SANDIKLARI FANİ MAKAMLARININ ÜSTUNDE TEPINMEYİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORLA ve de ELBET ALLAH'I DA ÇOK SEVIYORLAR LÂKİN, ONUN (sizden artanı muhtaçlara) İNFAK EDINİZ!! EMRİNİ ANLAMADİKLARI İÇİN OLSA GEREK (Allah'ın İnsanlarıyla ve dilsiz/çaresiz mahlukatıyla) YARDIMLAŞMAYI pek sevmiyor (bilmiyorlar) GALİBA.

Evet!

İslam dini TEVHİTİ yani ”SOSYAL YARDIMLAŞMA, DAYANIŞMA ve BİRLİĞİ” inşa ve imar etmeyi önceleyerek hedefleyen bir “SELAM, BARIŞ VE KARDEŞLİK” dinidir ki, bu vasfıyla da (vazgeçilmez bir azim ve kararlıkla iman ve ideale, ceht, sabır ve sebata sahip olan “ÜLKÜCÜ, DEVRİMCİ, MÜCAHİT” bir dindir ki ORTAÇAĞ ARAP COĞRAFYASINDA İNSANLIĞI KARANLIĞA MAHKUM EDEN MÜŞRİKLERİN BASKI VE ZULMÜNDEN BESLENEN OTORİTER/KAST DÜZENİNİ KÖKTEN YIKIP/DEĞİŞTİTEREK ONUN YERİNE HAK VE ADALETTEN BESLENEN İNSAN VE İHSAN EKSENLİ MEDENİ BİR DÜNYA DÜZENİNİ PLANLAYAYIP KURMAYI HEDEFLEYEREK İNSANLIĞA SUNMUŞTUR.. 

Evet!

AH bir de şu içimizdeki ZAMANE PUTLARINI kırabilsek...

Belki Yüce ALLAH'IN bize lütfettiği Onun 'YARATILIŞ VE İMTİHAN SIRRININ" ibret ve hikmetini de anlardık! 

Lâkin asla ”KIRAMIYORUZ Kİ ANLAYALIM..!”

SON/SÖZ;

“Nefisler gemlenmedikçe; MÜŞRİKLİK ve PUTPERESTLİK bitmez..!”

Sevgilerimle..

YORUM EKLE