HADİSLERDEKİ ŞEFAAT ANLAYIŞI

Şefaat, Kur'an'ın kavramlaştırdığı ve olacağını belirttiği bir kavram değil, indiği zaman Allah'a ortaklar koşan Arap toplumunda mevcut olan bir inançtı.
''Cahiliyye Arap'' toplumunun tanrılaştırdıkları nesneler ve onları taklit eden kitap ehlinin şefaat bekledikleri kişilerle ilgili anlayışını seslendirmektedir. Kur'an, şirkin ürünü olan bu inancı kaldırmıştır;

* ''Yahudiler “Üzeyir Allah’ın oğludur!” dediler; Hıristiyanlar da “Mesih, Allah’ın oğludur!” dediler. Bu, kendilerinden önceki putperest inkârcıları taklit ederek, ağızlarında geveledikleri sözlerdir. Allah kahretsin onları, nasıl da dönüyorlar!'' (Tevbe/30)

Allah, şefaatin, yani mülkü üzerinde tasarruf yetkisinin sadece kendisinin olduğunu, bunun dışında hiçbir şefaatin ve şefaatçinin olamayacağını belirterek şefaat beklentilerinin boşuna olduğunu söyler. Kur'anın bu açık ve kesin öğretilerine aykırı olan bütün rivayetler, bilgi ve yorumlar geçersizdir;

* De ki: ''Şefaat yetkisi tamamıyla ve sadece Allah’a aittir.'' (Zümer/44)

Gelenekçi din zihniyeti uydurma hadisler yoluyla, şefaati âdeta bir "kayırma ve torpil aracı" haline getirmiştir.

Bu uydurma hadislere dayanarak şefaat kavramını başta sevgili Nebi'miz Muhammed (A.S.) olmak üzere şeyh, gavs, imam, şehit, alim, kuttub v.b. lerin dilediğince kullanabildikleri bir torpil ve kayırma, cehennemden kurtarma yetkisi olarak tanıtmışlardır. Bu şekilde, toplumda istismar aracı haline getirdikleri bir ''şefaat'' kavramı ortaya çıkarmışlardır.

Ehli sünnet ve Şia kendilerine göre doğru kabul ettikleri uydurma hadisler yoluyla şefaat kavramını gerçek anlamından ve amacından saptırmışlar, dünyadaki hayatında günaha batmış ve hakkında azap hükmü verilmiş kullarını ahirette Allah'ın elinden alıp kurtaran, âdeta Allah'tan daha merhametli ve şefkatli bir Nebi tasavvuru ile Nebi'mizi dinde Allah'ın ortağı, ikinci şâri ve otorite konumuna getirmişlerdir.
Bu uydurma hadislere ve bunların Kur'an'a aykırılığına bir kaç örnek verelim;

* Ebu Hureyre'den rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah şöyle buyurmaktadır:

"Her peygamberin Allah tarafından kabul olunan bir duâsı vardır. Her peygamber o duâyı yapmada acele etmiştir. Ben ise bu duâmı kıyâmet günü,ümmetime şefaat etmek üzere sakladım (kullanmayı âhirete bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimden Allah'a ortak koşmadan ölenler nâil olacaktır."
(Buharî:Da'avat 1,Tevhid 31; Müslim,Îmân 334, (198); Muvatta,Kur'an 26,(1, 212); Tirmizi, Da'avat 141, (3597).)

Bakın Kur'an bu hadisi uyduranları nasıl yalanlıyor;

* ''Rablerine toplanacaklarından korkanları Kur'an ile uyar, O'ndan başka hiçbir dost ve hiçbir şefaatçileri yoktur, Allah'tan sakınmaları umulur.'' (En'am/51)

* ''Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Ondan başka hiçbir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünmüyor musunuz?'' (Secde/4)

* ''Kimsenin kimseye hiçbir yarar sağlamayacağı, kimseden hiçbir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden hiçbir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden sakının.'' (Bakara/48)

*  ''Ey inananlar! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun, hiçbir şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce sizi rızıklandırdığımızdan hayra sarf edin, inkar edenler ancak yazık edenlerdir.'' (Bakara/254)

* Enes b. Mâlik'ten rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah şöyle buyurmaktadır:

"Kıyâmet günü insanlar birbirine girecekler. Âdem (A.S.)'a gelip: "Evlatlarına şefaat et!" diye talepte bulunacaklar. O ise: "Benim şefaat etme yetkim yok. Siz İbrahim (A.S.)'a gidin! Çünkü o Halilullah'tır" diyecektir. İnsanlar İbrahim (A.S.)'a gidecekler. Ancak O: "Ben buna yetkili değilim! Ancak İsa (A.S.)'ya gidin. Çünkü o Rûhullah ve O'nun kelâmıdır!" diyecektir.Bunun üzerine O'na gidecekler. O da: "Ben buna yetkili değilim. Lâkin Muhammed (A.S.)'e gidin! diyecektir. Böylece bana gelecekler. Ben onlara: "Ben şefaate yetkiliyim!" diyeceğim. Gidip Rabbimin huzuruna çıkmak için izin talep edeceğim. Bana izin verilecek. Önünde durup, Allah'ın ilham edeceği ve şu anda sahip olamayacağım hamdlerle Allah'a medh-u senâda bulunacak, sonra da Rabbime secdeye kapanacağım. Rab Teâlâ: Ey Muhammed! Başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine getirilecektir! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir! buyuracak. Ben de: Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum! diyeceğim. Rab Teâlâ: "(Çabuk onların yanına) git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa tanesi kadar îmân varsa onları ateşten çıkar!" diyecek, ben de gidip bunu yapacağım! Sonra Rabbime dönüp, önceki hamd-u senâlarla hamd ve senâlarda bulunup secdeye kapanacağım. Bana, öncekinin aynısı söylenecek. Ben de: Ey Rabbim! Ümmetim!Ümmetim! diyeceğim. Bana yine: Git, kimlerin kalbinde hardal tanesi kadar îmân varsa, onları da ateşten çıkar denilecek, ben derhal gidip bunu da yapacak ve Rabbimin yanına dönüp önceki yaptığım gibi yapacağım. Bana, evvelki gibi: Başını kaldır! denilecek.Ben de kaldırıp: Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine: Git, kalbinde hardal tanesinden daha az miktarda îmân olanları da ateşten çıkar denilecek. Ben gidip bunu da yapacağım. Sonra dördüncü sefer Rabbime dönecek, o hamdlerle hamd-u senâda bulunup sonra secdeye kapanacağım. Bana: Ey Muhammed! Başını kaldır ve (dilediğini) söyle, sana kulak verilecektir! Dile, talebin verilecektir! Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir! denilecek. Ben de: Ey Rabbim! Bana lâ ilâhe illallah diyenlere şefaat etmem için izin ver! diyeceğim. Rab Teâla: Bu hususta yetkin yok! -veya: Bu hususta sana izin yok! Lâkin izzetim, celâlim, kibriyâm ve azametim hakkı için lâilâhe illallah diyenleri de ateşten çıkaracağım! buyuracaktır." (Buhari,Tevhid 36,19,37, Tefsir, Bakara 1, Rikak 51; Müslim, İman 322, (193).)

Allah'ın ilahi yargılama ve takdiri sonucu cehenneme girmeyi haketmiş kullarını, bütün bu imtihanı ve ahiret sorgulamasının sonuçlarını bir anda bir kenara atıp ta, Nebi'mize cehennemden çıkarma yetkisinin verilmesi ancak Kur'an dan kopuk, uydurma ve hezeyan mahsülü hadislerle açıklanabilir.

YORUM EKLE