GÜZEL ÜLKEMİN AFET GERÇEĞİ...

İzmir’de yaşanan deprem felaketinde an itibarıyla 114 can kaybedildi, 1036 yaralımız var..

Yitirilen canlara Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Bir afet güzel ülkemin gündemine yine oturdu. Hem de can alarak, yaralayarak ve yıkarak soğuk yüzünü bir kez daha  gösterdi.

Şunu iyi bilelim “AFET DEĞİL TEDBİRSİZLİK ÖLDÜRÜYOR.”

Yakın tarihimize bakarsak ülkemizde deprem, sel gibi doğal afetler o kadar çok can aldı ki sayılarla ifade etmekten hicap duyarım. Her biri bir candı.

Afet, bölgemizin ve ülkemizin bir gerçeği.

Klişe bir söz söylenir. ”Afetlerle yaşamayı öğrenmeliyiz.”

Bu cümlenin anlamı afetler devam ederken bekle, tedbir alma ve gör yaklaşımını asla çağrıştırmamalı.

Evet, afetlerle yaşamayı öğrenmenin yanısıra afetin meydana gelmeden önceki safhasını da tatbik ederek olası felaketlerin önüne geçmeliyiz.

"Afet” demek; Afet öncesi hazırlık (RİSK YÖNETİMİ), afet sonrası (KRİZ YÖNETMEK) demektir.

Afet sonrası krizi bu kadar profesyonel yöneten güzel ülkemde Risk Yönetmek suya yazı yazmak ile eş değer tutuluyor.

Biraz kendimizden bahsedelim:

Yakın zamanda Samsat’ta iki deprem yaşandı ve ilçe merkezinin %80’i tahrip oldu. Bugüne dek 400’e yakın bina tesis edildi ya da ihale sürecine gelindi. 

Tam 3 yıl geçti Samsat depreminin üzerinden ancak 1000’in üzerinde hak sahibinin yarısının bile yarası sarılamadı.

Bu yönü ile başlıca bir sorun olan konuya ben çok daha farklı yaklaşacağım.

Peki bir afet daha olsa ne olur sorusunu sorduk mu? Ben söyleyeyim yine acı, yine mağduriyet yine hüzün!

Peki, bu risklere karşı tedbir alındı mı? Tabi ki hayır. Şimdilik unuttuk tüm olanları, ta ki yeni bir afet kapıyı çalıncaya kadar. Yeni binalarımızı depreme dayanıklı inşa ediyoruz kabul, ya mevcut stoklar. Hiç düşündük mü?

Çelikhan, Sincik ve Gölbaşı ilçeleri için bilim insanları feryat ediyor; "Doğu Anadolu fay hattı çok büyük afetin habercisi. Tedbir alın zaman kaybetmeyin" diye, doğru ya "bilim gaybı söylüyor. Tarih vermiyor nasılsa şimdilik bir afet olmadı. Niye tedbir alalım ki?"

Yok, yok bu iş böyle olmayacak. Bunun devlet politikası olması şart!

Ulusal kalkınma planlarından bölgesi strateji planlarına hatta kentlerin mekânsal planlarına kadar derin düzenleme ve irade gerekiyor. "İmar barışı çıktı sen neden bahsediyorsun" diyenleri de duymuyor değilim. 

Haklısınız lakin bu işin şakası yok bize imar barışı ile derelere konut yapın, deprem riskini önemsemeyin denilmiş olsa da bizlerin mevcut durumu yüksek sesle dile getirmemiz şart.

Planlama hiyerarşisi diye bir kavram vardır. Alt ölçekler planlar üst üste planlara uygunluk göstermek ZORUNDADIR. Yani demem o ki, Ulusal Kalkınma planlarında AFET RİSK tedbirlerini daha da vurgulayın.

Bölgesel Afet Risklerini, bölge kalkınma planlarına işleyip kentsel mekânsal planları buna göre yenide düzenleyin.

Zor değil inanın, inanın afet esnasında ve sonrası muhtemel kayıplardan daha az yekûn tutacaktır.

Plansızlık ve programsızlık ÖLÜM getiriyor.

Risk Yönetimi hayat kurtarıyor.

Ulusal kalkınma planlarını bölgesel kalkınma planlarına aktarırken afet risklerini görmezden gelmemeliyiz.

Mesela, Sakarya afet geçmişi acılarla dolu alüvyon arazileri olmasına rağmen  bu bölgede nüfusun yoğunlaşmasına sebep olacak 7 organize sanayi bölgesi kurmamaktır. Nüfusu güvenli bölgelere yaymak adına bölgesel teşvikler ile desteklemektedir. Teşviklerle birlikte diğer teknik bileşenlere yatırım yapmaktır.

Japonya, Hollanda bunu yıllardır mükemmel yapıyor ki; İşte bize model.

Geç kalmadan harekete geçmek lazım.

Bu ülke afetlerden sonra yara alan değil, her afetten sonra güçlü kalan ülke olmak zorundadır.

Onlarca kez küllerinden doğan ülkemize bu uyarılar bir daha ihtiyaç kalmaması dileğiyle…

YORUM EKLE