GELENEĞİN DİNSELLEŞTİRİLMESİ BİZİM HELAKIMIZ OLACAK....

İslam tarihine baktığımızda her Resul ve Nebinin döneminde kendi elleri ile kendi putlarını yapanların nasıl olup da bu  putlara taptığına hayret ederiz.

Tüm Resul ve Nebilerin tevhit inancını savundukları, buna karşılık kendi elleri ile yaptıkları putları uğruna öldürülmek pahasına Resul ve Nebilerle mücadeleye girmeleri, insanın hayretini arttırır.

Peki, Resul ve Nebileri putların uğruna öldürmeyi bile göze alan bu kadar kitleleri harekete geçiren neydi?

Kur'an'a yakından baktığımızda bunun "gelenek" olduğunu görebiliriz.

Bakara, 170.. Ayet: Ama onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun!" denildiğinde bazıları: "Hayır, biz [yalnız] atalarımızdan gördüğümüz [inanç ve eylemler]e uyarız!" diye cevap verirler. Ya ataları akıllarını hiç kullanmamış ve hidayetten nasib almamış iseler?

Kur'an'ın bir çok ayetinde, sapıtanların geleneğe uymak uğruna sapıttığını, geleneğe karşı gelen düşüncelere  şiddetle karşı çıktıklarını görürüz.

Kur'an'da bu ayette vahyin akılsal kıriterlerin üzerine oturtulmayan hiç bir geleneğin ne kadar geçmişe dayalı kökleri olursa olsun hiç bir öneminin olmadığını vurgular.

Kur'an'da tarih boyunca aklın ve geleneğin çarpışmasının bir çok örneğini görürüz.

Her Resul ve Nebi kendi döneminin zirvesini oluşturur. Yani olayları kökten değiştirmeye kalkan kişilerdir. Allah ın mesajlarını topluluklara iletirler.

Mesajı reddedenler ise geleneği yıktıkları için onlara bozgunculukla, atalara ihanetle suçlarlar ve atalar gelek namına aklın yolunu red ederler.

Mesejı red etmek için akılı değilde, gelenekle çelişmesini yeterli görürler.

Bunlara göre akılcı bir izaha gerek yoktur. Geleneği sürdüren unsur taklittir. Taklitte akılcı unsur aranmaz.Bu yüzden taklide dayalı gelenek,aklın işletilmesine hoş bakmaz.

Çünkü işleyen akıl gelenekteki yanlışları sorgulayacak ve red edecektir. Böylece taklit ortadan kalkacak 

Kur'an'ın Resul ve Nebilerine hitap şeklinden bunu anlayabiliriz.

Nuh Peygambere karşı şöyle denilmişti.

Mü'minûn, 24. Ayet: Bunun üzerine kendi kavminden inkâr eden ileri gelenler şöyle dediler: "Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi,  bir melek gönderirdi. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."

Hud Peygambere karşı şöyle denilmişti.

A’râf, 70.. Ayet: Şöyle cevap verdiler: "Bir tek Allah'a kulluk edelim de atalarımızın kulluk edegeldiği bütün öteki tanrıları bırakalım diye mi geldin bize? Eğer doğru sözlü biriysen, haydi getir (de görelim) bizi tehdit edip durduğun azabı!"

Salih Peygambere karşı şöyle denilmişti.

Hûd, 62.. Ayet: "Ey Salih!" diye karşılık verdiler, "Sen bundan önce aramızda büyük umutlar beslenen biriydin!  (Şimdi) bizi atalarımızın kulluk edegeldiği şeylere kulluk etmekten mi alıkoyacaksın? Doğrusu şu ki, bizi çağırdığın (dava) hakkında son derece ciddî bir şüphe ve kaygı içindeyiz!"

Şuayp Peygambere karşı şöyle denilmişti.

Hûd, 87.. Ayet: "Ey Şuayb!" dediler, "(Şu) senin dua [alışkanlığın] mı, atalarımızın tapınageldiği şeyleri bırakmamız ve malımız mülkümüz üzerine keyfî tasarruflarda  bulunmamamız yönünde bizi uyarmanı zorunlu kılıyor?  Çünkü, [biz] sen[i] aslında yumuşak başlı, aklı başında biri [olarak biliriz].

İbrahim Peygambere şöyle denilmiştir.

Şu’arâ, 74.. Ayet: "Ama" diye çıkıştılar, "biz atalarımızı da bunu yapıyor gördük!"

Musa Peygambere karşı şöyle denilmiştir.

Kasas, 36.. Ayet: FAKAT Musa apaçık mesajlarımızla [Firavun'un ve onun seçkinler çevresinin] karşısına çıkınca, berikiler hemen: "Bu [bir ölümlü beşer tarafından] uydurulmuş parlak bir büyüden  başka bir şey değil; biz atalarımızdan böyle bir şey işitmemiştik!" dediler.

Peygamberimize karşı şöyle denilmiştir.

Sebe', 43. Ayet:  yetlerimiz apaçık bir şekilde onlara okunduğunda, "Bu sadece, atalarınızın tapmakta olduğu şeylerden sizi alıkoymak isteyen bir adamdır" dediler. Bir de, "Bu (Kur'an), uydurulmuş bir yalandır" dediler. Yine hak kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler, "Bu, ancak apaçık bir büyüdür" dediler.

Kur'an akıllara yolu kapayıp, geleneği din yapan zihniyeti reddeder.

Oysa bugün din adına  konuşanların çoğu, akıllara tüm kapıları kapatıp gelenek haline dönüştürdükleri meshepleri "din" diye halka yutturmaya çalışmaktadır.

Lokman, 20.. Ayet: ALLAH'IN göklerdeki ve yerdeki her şeyi emrinize verdiğini, nimetlerini açıkça veya gizlice önünüze alabildiğine serdiğini  görmez misiniz? Yine de insanlar arasında öylesi var ki, [Allah hakkında] hiçbir bilgisi, bir rehberi ve aydınlatıcı bir vahiy olmadan O'nunla ilgili tartışmalara girer;

Lokman, 21.. Ayet: ve böyle [insanlara] Allah'ın bahşettiğine tâbi olmaları söylendiğinde, "Hayır, biz, atalarımızdan gördüğümüz [inanç ve eylem biçimlerin]e uyarız!" derler. Öyle mi, ya Şeytan onları yakıcı ateşin azabına çağırmışsa?

Din adına konuşanların, söylevlerinin Allah'ın kitabına dayanmadıkları taktirde muhtemelen gelenekçiliği, atalarının yolunu benimsedikleri sonucunu çıkartabiliriz.

Bunlardan bağzıları Kur'an'a saygı gösteriyor olabilir ama Kur'an'ın yanına dini kaynak diye yüzlerce cilt eseri koyarak ve atalarının hayata bakışını  geleneklerini, bu kitapları ile dinselleştirerek, Kur'an'ı yüzlerce dini kaynaktan her hangin bir kaynağa indirerek, Kur'an'ı garip bırakarak dine büyük zarar vermektedirler.

YORUM EKLE