DARBECİ ZİHNİYET ÖLMEZ, ÖLÜ TAKLİDİ YAPAR..!

Ordular, ülkenin ve o ülkede kader birliği yapan halkın, dışarıdan gelecek saldırı ve tehditlere karşı, topraklarını ve egemenliğini korumak, huzur ve güven içinde yaşayabilmek için silahlı bir güç olarak hazır tuttuğu koruyucu kuvvettir.
Ancak insanlık tarihinde yaşanan tecrübeler Ülkelerin en güçlü ve vurucu silahlarına sahip olan orduların kontrolünün nasıl sağlanacağı, düşmana karşı kullanılmak üzere teslim edilen silahların, ülke içinde amacı dışında siyasi iradeye veya halka karşı kullanılmasının önüne geçilmesi için hangi tedbirlerin alınması gerektiği tüm dünyada önemli bir araştırma ve tartışma konusu olmuştur.

Dünya tarihi ve özellikle Cumhuriyet tarihimiz bu endişenin ne kadar haklı olduğunu ortaya koyan örneklerle doludur. Bazı tarihçiler, TSK’nın kuruluş yılı olarak kabul edilen MÖ.209’u, Mete Han’ın babasına karşı darbe yaptığı ve onu öldürerek yönetime el koyduğu tarih olarak belirtir. Tarih boyunca kurduğumuz bütün devletlerde ordular veya orduların içinde yuvalanmış gurupların darbelerde kullanıldığını görüyoruz. Osmanlı Devletinin 36 padişahından 12’sinin yani üçte birinin darbe ile hal edilmiş olması acı bir gerçektir.100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ise, 27 Mayıs1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997, 27 Haziran 2007, 15 Temmuz 2016 darbeleri ve ordunun gücü kullanılarak siyasi iradeye verilen bir anlamda darbe sayılabilecek muhtıralar yakın tarihimizin adeta “darbeler tarihi” olduğunu gösterir.

60 yıllık ömrümün tamamının darbelerle geçmesi ve hasseten 1980 ihtilaliyle TSK’de teğmen olarak başlayan meslek hayatımın yine 28 Şubat 1997 darbesiyle sona ermesi bizi de adeta “darbesavar ve darbe uzmanı” yaptı!..

Darbelerde ya ordunun silahlı gücünün verdiği özgüven ve oluşturduğu baskı ve korku etkisiyle, milli iradeyi temsil eden siyasi güç üzerinde baskı oluşturarak, devlet yönetiminin darbecilerin istediği şekilde yönlendirilmesi hedeflenir, ya da 15 Temmuz örneğinde gördüğümüz gibi direkt ağır silahlar halka ve yönetim organlarına karşı kullanılarak amaca ulaşılmaya çalışılır.

Özellikle 28 Şubat postmodern darbesi sonucu iktidara gelen AK Parti yönetimi döneminde, Cumhuriyet tarihinde yaşadığımız darbelerden çıkarılan dersler sonucu, ülkemizde darbelerin önlenmesi için gerekli görülen yasal ve yapısal düzenlemeler yapılmıştır.

Alınan bu tedbirler; Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçilerek, darbelerin en önemli sebebi ve malzemesi olarak kullanılan “siyasi istikrarsızlığın” ve siyasal kaosun oluşmasının önüne geçilmesi hedeflenmiştir.

2013 yılında TSK İç Hizmet Kanununun 35.maddesinin değiştirilmesi (Eski hali; “Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır” Yeni hali; “Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; yurtdışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, TBMM kararıyla yurtdışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.”

2016 yılında Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın TSK dan ayırılarak İç İşleri Bakanlığına bağlanması.2003 ve 2018 yıllarında Milli Güvenlik Kurumunun yapısının değiştirilmesi.(Önceki halinde MGK üyeleri; Cumhurbaşkanı ,Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Hava K.K., Deniz K.K, Jandarma Genel K. Yeni haliyle MGK üyeleri; Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcıları, Adalet Bakanı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanı, K.K.K, Hv.K.K ,Dz.K.K.

Yapılan değişikliklerle, MGK’daki sivil üye sayısı artırılmış, askeri üye sayısı azaltılmış ve kurulda sivil iradenin daha güçlü temsil edilmesi sağlanmıştır.


2016 yılında Yüksek Askeri Şuranın (YAŞ) yapısının değiştirilmesi. (Eski halinde YAŞ üyeleri; Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, kuvvet komutanları, ordu komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Donanma Komutanı ile silahlı kuvvetlerdeki orgeneral ve oramiraller iken, yeni haliyle; Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Başbakan yardımcıları, Adalet Bakanı, Dışişleri Bakanı, İçişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanı ile kuvvet komutanları oldu. Ayrıca daha önce merhum Başbakan Erbakan’ın 28 Şubat 1997’ de 9 saat adeta manevi işkenceyle terletildiği meşhur Genelkurmay Çakmak salonunda icra edilen YAŞ toplantıları Başbakanlığa alındı. Ordudaki tüm Orgeneral ve Oramirallerin katılımıyla adeta askeri kışla görünümündeki YAŞ böylece siyasi iradenin kendisini gösterdiği bir kurum haline geldi.)

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde geçtikten sonra YAŞ’ın yapısı yeniden düzenlendi. Son düzenlemeyle YAŞ üyeleri; Cumhurbaşkanı yardımcıları, Adalet Bakanı, Dışişleri Bakanı, İçişleri Bakanı, Hazine ve Maliye Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanlarından oluşturuldu. Cumhurbaşkanı gerek gördüğünde toplantılara başkanlık edecek. Şuranın sekretarya hizmetleri de Genelkurmay Başkanlığından alınarak Milli Savunma Bakanlığına devredilmiştir.

Kara, Deniz ve Hava harp okullarıyla astsubay meslek yüksek okulları Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde kurulacan Milli Savunma Üniversitesine bağlanmış, Harp akademileri, askeri liseler ve astsubay hazırlama okulları ise kapatılmıştır. Harp akademilerinde verilen kurmaylık eğitiminin bundan sonra Milli Savunma Üniversitesi bünyesinde kurulan enstitülerde verilmesi kararlaştırılmıştır.

-GATA Eğitim Hastanesi, askeri hastaneler ve TSK sağlık hizmet birimleri Sağlık Bakanlığına devredilmiştir. GATA’ya bağlı Tıp Fakültesi ile yüksekokul ve meslek yüksekokulları Sağlık Bilimleri Üniversitesine devredilmiştir.

Daha önce Genelkurmay başkanına bağlı olan; Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları doğrudan Milli Savunma Bakanına bağlanmıştır.


Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) ve askeri mahkemeler kaldırıldı. Böylece hukuk sistemimizin garabeti olan çift başlı yargıya son verildi.

Darbe girişimlerinde kullanılan Zırhlı ve Mekanize birlikler şehir dışına taşındı.


Yaşadığımız darbelerden çıkarılan dersler sonucu tekrar benzer darbelere maruz kalmamak için alınan tüm tedbirler mutlaka büyük önem taşımaktadır.

Ancak elinde silahlı güç bulunduranların, mevcut yapı içinde de gerekli organizasyonu ve kadrolaşmayı sağlayarak, başta anayasa olmak üzere hiçbir engeli tanımayacak sapkın bir psikoloji içine girebileceklerini gözardı etmeden, devlet ve millet olarak topyekun darbe ihtimaline karşı her zaman tetikte ve uyanık olmak zorunda olduğumuz bilinmelidir.

15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişiminde , ABD/CIA eğitim, denetim ve gözetiminde devlet kurumları ve TSK içinde sinsice örgütlenen, halkın dini duygularını ve inancını istismar ederek destek sağlayan, Selçuklu Devletinin baş belası sapık Batıni (Haşhaşi) Hasan Sabbah benzeri yöntemler uygulanmıştı.

Önceki darbe girişimlerinde ise, Atatürkçülüğü, Cumhuriyet değerlerini ve özellikle Laikliği; yüzde 99’u İslam inancına sahip olan milletimizin mukaddes dini değerlerini ve tarihsel birikimini adeta düşman görecek bir gözle yorumlayan sözde ulusalcı/sol darbeci zihniyet etkili olmuştur.

15 Temmuz’dan sonra devlet kurumları ve TSK içinden FETÖ terör örgütü militanlarının temizlenmesi sürecinde, her renge ve şekle bürünebilen kripto FETÖ teröristlerinin de onların rengine büründüğü ulusalcı/sol darbeci gurubun artık daha etkin ve güçlü olduğu ihtimalini göz ardı etmemek gerekir. Yerli ve Milli olduğunu çok iyi bildiğimiz bazı paşaların emekliliğe zorlandığı yönünde aldığımız duyumlar bu şüphelerimizi teyit eden gelişmelerdir..!

CIA ve Pentagon başta olmak üzere ABD yönetimin planlarının yansıma aynası olan sözde düşünce kuruluşu ‘RAND Corporation’ın son raporuna göre Türkiye ile ilgili olarak dört senaryo ileri sürülüyor;

1. Ankara, NATO’ya bağlı ama ABD için zorlayıcı bir müttefik olarak bıçak sırtı siyasetle devam edebilir.

2. Ankara, Atlantik ile Avrasya arasında bıçak sırtı bir denge siyaseti izlerken her an Avrasya’ya kayabilir

3. Muhalefet ve/veya askerler iktidara gelebilir.

4. Türkiye NATO’dan çıkabilir.

Raporda muhtemel gelişmelerle ilgili değerlendirmeler ve çıkarımlar yapılırken, ABD’nin bölgesel çıkarlarıyla ilgili beklentiler ve talimatlar da(!) açık bir şekilde dile getirilmektedir. Özellikle “Muhalefet ve/veya askerler iktidara gelebilir.” ifadesi dikkat çekicidir.

Ordumuzda darbeci kadrolaşmaya en yakın kişilere darbe yapma imkân ve kabiliyeti vermek tarihi hata olacaktır. 15 Temmuz darbe girişimini yapan fetö terör örgütünün, devletin tüm kurumlarını ve TSK’yı ele geçirdiği sinsi yapılanmayı devlet yetkilileri ile Silahlı Kuvvetlerdeki Komutanlar(!) görüp engelleyemediyse, aynı tehlikenin farklı bir maskeyle yine kapımızı çalmayacağını düşünmek, en iyimser değerlendirmeyle sadece gaflettir.! Bugün ordumuzdaki darbeci kadrolaşmayı görmemek ve önlememek ‘cellatlarını’ görememekten farksızdır. 28 Şubat bin yıl sürecek diyen general haklı idi.

Darbecilik ölmez sadece ölü taklidi yapar.

E. Hava Alb. Mustafa HACIMUSTAFAOĞULLARI

ASDER Gn. Bşk. V.

YORUM EKLE