ÇÖZÜM BEKLEYEN SORULAR…

Arzuhalim ilgililerin kendilerini ilgilendiren konularla ilgilenmesidir aslında..

İnanın, eğer ilgililer kendilerini ilgilendiren konularla ilgilenirse derdimiz biter.

Çok ciddiyim ve ben buna inanıyorum.

İlgililer sadece kendileriyle ilgili konularla ilgilensin yeter...

Vallahi.

İlgililer, son aylarda kendilerinin ilgilenmesi için yazdıklarımla ilgilenmediler.

Eskiden ilgilenir, durumu değerlendirir ve ilgimize hitaben cevap yazarlardı...

Şimdi "tın", "sırtımız pek.. derdimiz tek.. o da Başkanımın rızası" vari, oda döşeyip, tören gezmeleri yapıyorlar...

Siz olanız, var ya siz... "Ballı Badem" yiyeniz, ben size ne diyeyim...

Bu arada “Balıyla meşhur Adıyaman, badem diyarı oldu" diyerek sosyal ve milli bir de mesaj verdim.. yani ondan "Ballı badem..."

Yâ hu...

Mesela,

Eskiden Adıyaman İl Halk Kütüphanesi vardı, o var mı? Varsa nerede, hangi şartlarda hizmet veriyor? Ders çalışan çocuklar yer bulabiliyor mu, yani Adıyaman'a yeterli mi? Hava sıcaklığının 40 derecenin üzerinde olduğu şu günlerde yerleri serin mi, gölge mi, güneş mi?

Eskiden büyük heyecanla kurduğumuz bir Organize Sanayi Bölgemiz vardı, sahi o ne durumda? Beklediğimiz ilgiyi gördü mü, fabrikalar açıldı mı, boş mu, doldu mu, yer kalmadıysa yenisi kuruldu mu? Altyapısı tamam mı, mesela havayı kirletiyor mu, baca arıtmaları çalışıyor mu, çevreyi kirletiyor mu atıkları ne oluyor, katı atıkları nereye/ sıvı atıkları nereye gidiyor… Yatırım yapmak isteyenlere ne cevap veriliyor, büyük bir mücadele sonucu dahil edildiğimiz 6. Bölge kapsamındaki indirimler ve teşviklerin verdiği cazibeyle Adıyaman’a gelen müstakbel yatırımcıları elimizde tutabiliyor muyuz; mesela Kahta Organize Sanayi Bölgesi dolmuş, 50 parsel daha eklemişler ve Maşallah’ı var, 300’den fazla yatırımcı sıra bekliyormuş, bu gurur verici tabloyu Adıyaman şehir merkezinde de görebilecek miyiz?

Hükümet temsilcileri her fırsatta Adıyaman’ı kapsayan çeşitli proje, destek ve teşviklerden bahsediyor; bunların bir kısmı ve önemli bir kısmı hibe, yani geri ödemesi olmayan hasbi-tık para… Üstelik bu teşvik, hibe ve destekler sadece fabrika üreticilerine de değil, esnafa, çitçiye, kısacası kadın- erkek, genç- yaşlı demeden toplumun herkesimini kapsıyormuş…

Peki, bu devasa imkanlardan beklediğimiz verimi elde ettik mi? İşsizliğe çare bulduk mu, şehir merkezinde ve tabi ki ilçelerimizde/beldelerimizde işsizlik ne durumda?

Ha, aklıma gelmişken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı ve bu bakanlıkla ortak proje uygulayan kurumlarda, Fak-Fuk-Fon diye bilinen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında, sosyal amaçlı faaliyet ve proje hazırlayan kurumlarda, kuruluşlarda, odalarda, derneklerde kısacası onlarca birimde sosyal yardımlar, destekler, hibeler, düşük faizli krediler var deniliyor….

Adıyamanlılar neden halen “geçim sıkıntısı var” cümlesiyle başlayıp “düne kadar Adıyaman’a yetişmeye çalışan Şanlıurfa bizi geçti” diye devam ediyor…

Sorunu ilk yazan gazetecilerin gençliklerinden yaşlanıp ölmelerine kadar, yaşayan bizlerin de mesela benim 1981’den beri başlayıp halde yazmak zorunda kaldığım Çelikhan yolu neden bitirilmedi… Gerger yolu için taaa Cumhurbaşkanımızın emri gelene kadar neden beklenildi? Sincikliler niye çatlak yollardan geçmek zorunda? Sahi bu yolları yapmayan/ yapamayan Sayın Yetkililerimiz neden şehir merkezinin cadde ve sokaklarını 3-5 senede bir kazıp duruyor? Bu kaçıncı Belediye Başkanı? Bunca Başkan bilmediğimiz bir hazıne mi arıyor?

Ülke petrolünün yüzde 25’i Adıyaman’dan üretiliyormuş, dünyanın en büyük Mermer yatağı Adıyaman’daymış, Bakır, altın, bor dahil neredeyse bütün değerli madenler Adıyaman’ın yer altında gizliymiş, dünyanın 5. Tatlı Su Deposu Atatürk Barajı Gölüymüş, bu şehrin neresini kazarsak su fışkırırmış… Öyle bir havamız/ suyumuz/ toprağımız varmış ki ne ekersek o yetişirmiş…

Peki, neden çorak bir coğrafyada yaşıyoruz?

Neden fakiriz?

Neden ırgata gidenlerin ardından hüzünle bakıp trafik kazası haberlerini “acaba bizimkiler mi” diye korkuyla okuyoruz!...

Aklım almıyor, cevap bulamıyorum!

Velhasıl, notlarım soru dolu…

Cevabını öğrenemediğim sorularımdan biri de;

Talandan, vurgundan, torpille işçi alımlarından, rüşvetten falan bahsedenler var; bu doğru mu, eğer iftiraysa vebalden nasıl korkmuyorlar?

Doğruysa "bu talan, vurgun, torpil, rüşvet günahını işleyenler bile bile mi yapıyorlar? (yani, “belki bir ümit” diyorum ki, din kardeşlerim bile bile cehenneme gitmeyi göze alamaz…)

Belki de bu haramları "helâl" diye öğreten öğretmen veya akıl hocaları vardır ve vebal onlarındır.

Notlarıma aldım: Mahşerde bütün sanıklara "gerçekten de Allah'tan korkmadın mı, yoksa bilmeden mi bu haltı yedin" diye soracağım!

Notlarım soru dolu.

Mesela;

"Biz sana inandık, kendimizi ve geleceğimizi teslim ettik? Neden yaptın Başkanım, ya sen neden yaptın Vekilim, Hakim efendi, Hakime hanım, Sayın Hocam... Arkadaşım/ Kardeşim/ Abim/ Ablam… neden?"

Mehmet Emin DANIŞ

YORUM EKLE