ÇOĞUNLUK VE ŞİRK!

"Onlar nimetlerle dolu cennetlerde olacaklar. ''ÇOĞU'' önceki ümmetlerden ''BİRAZI DA''  sonrakilerden." (Vâkıa/12-13-14)

Yüce Allah bu âyette, son vahyin muhataplarından önceki ümmetlerden Allah'a gereği gibi iman eden ve cennete nail olanların sayısının, İslam dini nazil olduktan sonra yaşayan Müslümanlardan cennete girenlerin sayısından fazla olacağını bildiriyor.

Dünyadaki insan nüfusunu düşündüğümüzde ilk insandan son vahyin muhatapları olan İslam'ın geldiği döneme kadarki süreçte dünyada yaşamış insan sayısının, İslam'dan sonraki dönemdeki yaşayanlardan daha az olduğu bir gerçektir.

Günümüzdeki insan nüfusuna bakarsak bu daha net anlaşılır. Kaldı ki kıyamete kadar ne kadar süre geçeceğini de bilmiyoruz ve bu zaman süresince milyarlarca insan daha yaşayacak.

Buna rağmen cennete gideceklerin sayısı önceki ümmetlerde sonrakilerden daha fazla!

Neden böyle acaba?

"İnsanların çoğu şirk koşmadan Allah'a iman etmezler." (Yunus/106)

Allah bu gerçeği önümüze koyuyor. Peki, şirk koşmadan Allah'a iman etmek ne demektir?

Şirk koşarak iman eden bir insan cennete girebilir mi?

''Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun (şirk) dışında kalanları dilediği için bağışlar. Kim de Allah’a şirk koşarsa, hiç şüphesiz büyük bir günahla iftirada bulunmuş olur.'' (Nîsa/48)

Tövbe etmeden ölündüğü takdirde Allah’ın bağışlamayacağı tek günah şirktir.

Şirk dışında kalan tüm günahlar, Allah’ın takdirine kalmıştır. Dilerse bağışlar, dilerse bağışlamaz.

Şirk, Allah'ın bir ve tek olduğu, O'ndan başka hiçbir varlığa ilahi niteliklerin verilemeyeceği demek olan tevhidin zıttıdır.

Şirk, Allah'ın tevhid esaslı dini olan İslam’ın ibadet olarak kabul ettiği bir eylemi Allah’tan başkasına yapmak ya da yalnız Allah’a ait olan nitelik ve sıfatlardan birini herhangi bir varlığa vermektir.

Şirk, Allah'a tam olarak güvenmediği ve teslim olamadığı için O'na ulaşmak adına bir takın varlıkları aracı edinmektir.

Şirk, Allah'ın tek doğru yol rehberi olan ve Allah'ın dini demek olan Vahyin/Kur'an’ın yanında başka beşeri kitapları da din edinmektir.

İslam dininin tarihine baktığımızda Emevi dönemi ile başlayan dinde tahrifat süreci, uydurma rivayetleri din olarak kabul eden ve içtihada dayalı mezhepçi din anlayışları olan ehlisünnet ve şia başta olmak üzere birçok şirk temelli yapıların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Bu mezhepçi oluşumların uydurma dinlerinin temelini de Kur'an’ı devre dışı bırakmak için çoğu uydurma olan rivayetlerin yazılı olduğu hadis kitapları ve bunlar üzerinden/bunları dayanak olarak alıp yaptıkları içtihatların yazılı olduğu fıkıh, ilmihal, tefsir, risale, kıyas, icma v.b. kaynaklar oluşturmuştur.

Bu dini yapılanmaların hepsi temelde bu hadislere dayanarak ilahi nitelikler verdikleri Allah'ın elçisi ve O'nun varisi saydıkları şeyh, hoca, gavs, imam, alim, kuttub v.b.'lerini adeta Allah'ın ortağı konumuna getirdiler.

Böylece bu uydurma hadisler yoluyla isnat ettikleri ilahi nitelikler vasıtasıyla ibadet ve hüküm koyan, helal-haram belirleyen, şefaat v.b. yetkileri olan, Allah'ın yanında ikinci şari ve otorite haline getirilen, sözleri dinde ikinci kaynak kabul edilen bir ''elçi profili'' yarattılar.

Bu anlayışı kendine din olarak benimseyen ehlisünnet ve Şia benzeri din anlayışları ŞİRK TEMELLİ bir din ortaya çıkarmış oldular.

Maalesef yüzyıllardan beri geniş kitleler (birçoğu şirk olduğunun farkında bile olmadan) tarafından şirke dayalı bu din anlayışları İslam dini diye yaşandı, günümüzde de yaşanıyor ve muhtemelen kıyamete kadar yaşanmaya devam edecektir.

İşte, "İnsanların çoğu şirk koşmadan Allah'a iman etmezler" (Yunus/106) realitesi böylece ortaya konmuş oluyor.

Neden sonrakilerden cennete gireceklerin daha az olduğu gerçeği burada yatmaktadır.

Şirk koşarak Allah'a iman edenlerin sayısı ne kadar çok olsa da cennete sadece imanına şirk bulaştırmayanlar girebilecektir.

Bunların da sayısı da önceki ümmetlerden daha az olacaktır.

Uydurulmuş rivayetlere dayalı olarak ortaya çıkmış olan mezhepçi din anlayışları, Allah'a ait ilahi nitelikleri başka varlıklara isnat ederek, Kur'an dışında başka beşeri kitapları da din kabul ederek maalesef şirk temelinde Allah'a iman ederek dini yaşıyorlar.

Farkında olarak ya da olmadan şirke bulaşanların amelleri boşa gidecek ve ebedi ödül olan cennete giremeyeceklerdir.

Şimdi her bir bireyin kendi imanını sorgulaması ve şu gerçeği kendinde aramasının zamanı gelmiştir;

''Eğer yaşadığınız dinde Allah'tan başka bir varlığa (elçisi dâhil) ilahi nitelikleri (din ve hüküm koyma, helal-haram belirleme, şefaat etme v.b.) yakıştırıyorsanız, dinin kaynağı olarak yalnızca vahyin/ilahi sözlerin olduğu Allah kelamı ve Rasulullah'ın beyanı olan Kur'an’ı değil de, onun yanında beşer mahsulü kitapları da (hadis kitapları dâhil) dinin kaynağı olarak kabul edip bunlara göre bir din yaşıyorsanız'' bilin ki yüce Allah Kur'an’da bunu ''Kitabına ve Kendisine ortak koşmak'' olarak kabul ediyor ve yaptığınız için kendinizi en iyi ve en doğru Müslüman saydığınız bütün ibadet (namaz, oruç, hac, zekât v.b.) ve amellerinizin boşa gideceğini, çünkü şirk koşanları asla affetmeyeceğini bildiriyor.

Andolsun, sana ve senden önceki Resullere şöyle vahyedildi: 'Eğer ALLAH'A AİT İLAHİ NİTELİKLERİ BAŞKALARINA YAKIŞTIRIRSAN, ŞİRK KOŞARSAN, şüphesiz yapıp ettiğin bütün amellerin boşa gidecek ve elbette kaybedenlerden olacaksın. (Zümer/65)

De ki: Size, amelleri bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? Bunlar; iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir. (Kehf/103-104)

Halis din; saf, katışıksız, arı, duru olan dini sadece Allah'a has kılıp, yanına hiçbir varlığı koymadan, hiçbir varlığa ilahi nitelikler vermeden, din ve hüküm olarak sadece Allah'ın kitabını kabul ederek yaşanılan dindir.

İşte, Allah'ın ebedi ödülü olan cennetine girmenin tek yolu budur.

Yaşadığınız dini sorgulayarak, bunun Allah'ın halis dinine yani tevhide dayalı hanif İslam'a ne kadar uygun olduğunu araştırmak ve din, hüküm, iman, ibadet ve ahlâk için yalnız Kur'an’ın yeterli olduğunu kabul edip, imanınıza asla ve kat'a şirk bulaştırmadan ebedi hayatımıza doğru yön vermek her bir bireyin en önemli görevi olmalıdır.

Aksi halde, kıyamet günü "ben doğru dini, bana atalarımdan/din büyüklerimden kalan dini yaşayıp uyguladım" demenin hiçbir faydası olmayacak ve aşağıdaki ayetin muhatabı olacaksınız;

Diyecekler ki: 'Rabbimiz! Bizler efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik. Onlar da bizi doğru yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onlara büyük bir lanetle lanet et. (Ahzâb/67-68)

Mehmet TIRPAN

YORUM EKLE