BİZİM GİBİ BEŞER OLAN, HATA DA YAPABİLEN MUHAMMED "NEBÎ" (AS)..

Kur'anda, hiç bir ayette olmayan ama gelenekçi din anlayışının hem ''Nebi'' hem de ''Resul'' kavramlarının karşılığı olarak kullandığı ''Peygamber'' olgusu maalesef bir çok konuda olduğu gibi yanlış bir tanımlama ile insanlara öğretilmiştir.

''Bir yerden bir yere intikal'' anlamına gelen ''Neb'e'' kökünden türetilen ''NEBİ'' haber getiren Elçinin ünvanıdır.

''Kaynağından hedefine doğru uzayıp giden'' anlamına gelen ''Risl'' kökünden türetilen ''Resul'' ilahi vahyi aldığı zaman hedefine iletme görevinin adıdır.

Dolayısıyla; her Elçi vahyin kaynağına nispetle ''NEBİ'', her Elçi vahyin hedefine nispetle ''RESULDÜR''..

Gelenekçi İslam anlayışının vahiyden kopuk önkabullerinin aksine Kur'an açıkça şunu söyler;

''Her NEBİ aynı zamanda RESUL, her RESUL DE aynı zamanda  NEBİ'DİR.''

Kur'anda genellikle Elçi'nin şahsıyla ilgili hitaplarda ''NEBİ'', misyonuyla ilgili hitaplarda ise ''RESUL'' kavramı kullanılır.

Nebi, Allah'ın kulları arasından seçtiği kişiye verdiği Elçilik görevinin adıdır.

Allah bu şerefli görevi insanlar arasından seçtiği özel ve üstün beşeri vasıflara sahip olan kişilere verir ve O'nu "Nebi" olarak görevlendirir.

Ardından yüce Allah ilahi mesajları içeren ve toplumuna tebliğ etmesini istediği vahyi indirdiği andan itibaren o Nebi artık aynı zamanda Resul'dür.

Yüce Allah'ın Muhammed (A.S.) ile gönderdiği son ilahi mesaj olan Kur'anda, Allah'ın Elçisi için ''Resul'' ve ''Nebi'' diye iki hitap kullanılmıştır. Bu kullanımlar rastgele, tesadüfi, amaçsız ve boşuna değildir. 

Peygamber kelimesi asla bu iki kavramın tam karşılığı olarak kullanılamaz.

Nebi kavramı kullanılan âyetler, nübüvvet dönemiyle sınırlı olan mesajlar içerir ve Nebi'nin vefatı ile kullanım alanı kalmaz.
Kur'anda Nebi kavramıyla anlatılan Muhammed (A.S.)'in hayatını ve güzel ahlakını kendimize en mükemmel örneklik olarak almak durumundayız.

Nebi kavramı ile Kur'anda anlatılan Muhammed (A.S.)'in hayat ve hatıralarından ibret ve ders çıkarırız. Fakat üzerine din ve hüküm inşâ edemeyiz.

Dolayısıyla Nebi kavramının kullanıldığı âyetlerin o dönem yaşanan olaylar dışında kendine uygulama alanları bulması imkansızdır. Çünkü ilerleyen yüzyıllar içerisinde toplumun yapısı, işleyiş biçimleri, kültürel farklılıklar nedeniyle toplumsal sorunlar sürekli olarak farklı boyutlar göstermiştir. Yani toplumun gelişimine paralel olarak uygulanacak kurallar da zaman içinde değişmekte ve o döneme ait olaylar o dönem ile sınırlı kalmaktadır.

Nebi, Mekke ve Medine çevresi ile hayatı kayıt altına alınmıştır.

Nübüvvet makam ve mertebesi Medine'de son bulmuştur.

Nebi'nin hayatı dar bir alanda, belli bir coğrafya ile sınırlı olarak sürmüş ve vefat etmiştir.

Nebi ile Resul'ün arasında bulunan en önemli farklardan biri de Nebi özel hayatı temsil ettiğinden dolayı söz ve hareketlerinde Allah'a karşı hataları olmuştur;

 ''Ey NEBİ, eşlerinden bazılarını hoşnut etmek için Allah’ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram kılıyorsun? Ama Allah yine de eşsiz bağışlayıcı sınırsız merhametin sahibidir.'' (Tahrim/1)

 ''Ne NEBİ'YE ve ne de inananlara, cehennemlik oldukları anlaşıldıktan sonra, yakın akrabaları bile olsalar ortak koşan müşrikler için bağışlanma dilemek yakışmaz.'' (Tevbe/113)

 ''Bir NEBİ'YE savaş esnasında düşmana ezici bir üstünlük sağlamadıkça esir alması yakışmaz. Siz geçici dünyanın mal ve servetini istiyorsunuz, Allah ise ahireti kazanmanızı istiyor, zira Allah mutlak güç sahibi ve her hükmünde doğru karar verendir. Eğer daha önce Allah’tan verilmiş bir karar ve yasa olmasaydı, aldığın fidye ve ganimetten dolayı size büyük bir azap dokunurdu.'' ( Enfal/67-68)

Elçinin Nebi olarak aldığı kararlar ve söylediği sözler, Resul iken yani doğrudan Allah'ın sözlerinin aktarırken söyledikleri gibi değildir ve kesin itaat içermez.

Nebi olarak günlük hayatta söylediği sözler ve davranışlar, Resul konumundaki gibi din adına kesin itaat edilmesi ve uyulması gerekenler değildir. Hatta Nebi olarak günlük hayatta yaptığı ve aldığı kararların bir kısmını daha sonra doğru olmadığını görüp kendisi değiştirmiştir.

Elçi, Kur'an’ı tebliğ etmenin ve Kuran’ı yaşamanın dışında kalan dünyevi konularda ve kişisel meselelerde bazı hatalar yapabilmektedir. Bu yüzden, Kuran’ın bildirdiğinin dışındaki Elçinin hayatıyla ilgili anlatımlardan, Kur'an’a ilave evrensel hükümler çıkarmak yanlıştır. 
Çünkü bu, aşağıda örneklerini vereceğim bazı rivayetlerden de anlaşılacağı üzere insanların serbest bırakıldığı alandır;

Nebi'miz Medine’ye geldiğinde, Medineliler hurmayı aşılıyorlardı. Nebi'miz “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Onlar “Biz bunu yapardık” dediler. Nebi'miz “Belki yapmazsanız daha iyi olur” dedi. Onun sözüne uyarak bu işlemi terk ettiler de hurma ürün vermez oldu. Bu durumu Nebi'mize hatırlattıklarında kendilerine şöyle buyurdu: “Ben ancak bir insanım. Size dininizle ilgili bir şeyi emrettiğimde onu alın. Kendi görüşümden bir şeyi emrettiğimde ise ben ancak bir insanım.” (Müslim, K. Fazail 140; Hanbel 3/152)

Nebi'miz Bedir’de suyun yakın olduğu bir yeri ordugâh olarak seçmişti. Sahabeden el Habbab b. el Munzir O’na şöyle dedi: “Ey Allah’ın elçisi, burası bize laf düşmeyecek şekilde Rabbinin senin için seçip yerleştirdiği bir yer midir? Yoksa o bir görüş, öneri ve harp hilesi midir?” Allah’ın elçisi cevaben “Aksine o bir görüş ve harp hilesidir” dedi. Bunun üzerine el Habbab: “Burası hiç de iyi bir konak yeri değildir. Kalkıp karşımızdaki topluluğa en yakın suyun başına karargâh kuralım. Sonra orada bir kuyu kazıp suyu depolayalım da biz içelim, onlar içmesinler” dedi. Nebi'miz: “Doğru söyledin” dedi ve onun söylediğini yaptı. (İbni Hişam, es Sireh; Taberi, et Tarih)

Ben ancak bir insanım. Sizler aranızdaki davaları bana getiriyorsunuz, umulur ki bazılarınız delillerini diğerlerinden daha iyi dile getirirler de ben duyduğum üzere onlar lehinde bir hükme varırım. Kime (haksız yere) kardeşinin hakkından hüküm verirsem, o kardeşinin hakkı olan bu şeyi kesinlikle almasın. Haksız yere alan için ancak ateşten bir parça ayırırım. (El Kadı Iyaz, Eş Şifa)

Görüldüğü Kur'an da açık bir şekilde bildirildiği gibi BİZİM GİBİ BEŞER OLAN MUHAMMED NEBÎ, tıpkı bizler gibi dünyevi yaşamında kendi beşeri iradesiyle hareket etmiş, bazı söz ve fillerinde isabetli olmayan kararlar almıştır. Bu da gayet doğaldır. Çünkü Resul kimliğiyle Allah adına konuşup hareket eden ve asla hata yapmayan Elçi Muhammed (A.S.), Nebi kimliğiyle tamamen bizim gibi bir insandır ve azda olsa hata yapabilir.

Şu an yaşanılan İslam dininindeki en önemli tahrifat ve deformasyon, Kur'an daki Resul ve Nebi kavramlarının doğru ve yerinde kullanılmaması, her ikisi yerine kullanılan ama asla karşılığı olamayacak, yanlış ''Peygamber'' kavramının ortaya çıkarılması sonucunda meydana gelmiştir.

Uydurma hadisler üzerinden içtihada dayalı oluşmuş mezhepçi 
gelenekçi/atalar din anlayışı, bu yanlış Peygamber kavramı ile Resule ait tüm evrensel mesaj içeren kavramları, ilahi yetki ve nitelikleri, bizim gibi beşer vasıfları olan ve tamamen bu vasıflara göre karar veren ve konuşan, dünyevi hayata dair söz ve fiileri o döneme ait kalmaya mahkum olan Nebi'ye atfederek;

''Hata yapmayan, ibadet ve  hüküm koyma, helal-haram belirleme, şefaat vb. yetkilere sahip ve her sözü dolayısıyla vahiy olan,  sözlerinin yazıldığı hadis kitapları dinin kaynağı haline getirilmiş'' bir Nebi profili yaratmışlar ve ŞİRK bulaşmış bir din anlayışını hakim kılmışlardır.

YORUM EKLE