BİLESİNNNN...

Bir saniyenize bile hâkim değilsiniz. Bir saniyesine bile hâkim olamadığınız bir hayat / bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur.

Liderler tehlikeli değildir. Asıl tehlike her şeye koşulsuz inanıp sorgulamayan ve menfaatleri uğruna her haksızlığa sessiz kalan kitlelerdir.

Layık olmadan makam sahibi olanlar, astlarını ısırıp, üstlerine kuyruk sallarlar.

Acemi bahçıvan gülün cellâdı olurmuş

Neyzen Tevfik şöyle demiş; “Ekmek herkese yetecekti aslında. Tarlaya karga dadandı, ambara fare, fırına hırsız, memlekete harami. Geldikleri gibi gitmediler. Kimi itini bıraktı, kimi bitini, kimi de piçini. Yoksa bu kadar şerefsizin bizden olması mümkün değil.”

Kişiye hatası söylenmezse, kabahatini hüner zanneder.

Çakal, bir ceylanı boşuna övmez. Saf olmayın. Kimse bir şey almadan, bir şeyler vermez.

Her aybaşı aldığınız maaş, hayallerinizi ve haklarınızı unutmanız için size verilmiş bir rüşvettir.

Aslanın ormanın kralı olduğunu bilmesi, gücünü bilmesidir. Lakin suya girince timsaha kafa tutamayacağını bilmesi, haddini bilmesidir

Şahsınıza karşı haddi aşan, hududu geçen, küstahlaşan, altın olsa kesenizde, bal olsa kâsenizde tutmayın

Kırık cam teorisine göre, bir binanın camlarının çoğu kırıksa, insanlar diğer camları kırmaktan çekinmezler ve bunu suç olarak görmezler. Hayat da buna benzer. İnsanlara kırıklarınızı gösterdikçe sizi kırmaktan çekinmezler.

Körün gözü açılınca ilk kırdığı şey bastonudur. Tutunduğunu kırmak insanın hamurunda var.

Dertleşmek, birilerine sonuna kadar derdini anlatmak değildir.. Belli bir yere kadar. Kimse gerçekten seni bağrına basmaz. Yalnızsın.

Herkesin hak ettiğini yaşadığı bir dünya yok, bir yerlerde birilerine hep yazık oluyor.

“Acı çektikçe uzar mı” dedi. “Acıyı şikâyet ipiyle çekersen uzar, sabır ipiyle çekersen kısalır” dedi.

Zaman lazım sadece, unutacaksın. Nasıl unuttuysan çocukluğunu, kırılan oyuncaklarını. Kırılan kalbini de öyle unutacaksın

Zamanını bekle. Her şeyin bir zamanı vardır. Herkesin kendini göstereceği bir zamanı vardır. Yeter ki içinizde tohum olsun. O tohumun ürüyeceği bir zaman vardır.

Bir adım daha atamayacak kadar yorgun olduğunda şu sözü hatırla; eğer burada durup daha ileri gitmeyeceksek, niçin bu noktaya kadar geldik.

Ok ancak geri çekilerek atılır. Hayat seni zorluklarla geri çekiyorsa, seni daha güzel bir yere fırlatacağı içindir. Nişan almaya devam et.

Yarasız çocuk yoktur, bütün çocuklar yaralıdır

Şu özelliklere sahip insanları asla yenemezsiniz. Kendi kendine moral veriyorsa, kaybedecek hiçbir şeyi kalmamışsa, acı çektiğinde bile halen gülüyorsa.

Her şey evdeki gücün sarsıldığında başlar; yoksulluk utanç da getirir. Hele bizim buralarda, sosyal yarışı kaybettiğin an, dışlanırsın. İnsanlar ahlaksızlığı bağışlayabiliyor ama acizliği asla!

Uzmanlar diyor ki; “Bir kişi basit şeylere ağlıyorsa o kişi masum, çok uyuyorsa mutsuz, hiç ağlamıyorsa güçsüz, eğer saçma sapan şeylere bile gülüyorsa o kişi derin bir yalnızlık içerisindedir.”

Uzun süredir hayatında biri olmayan insanlar belirli bir raddeden sonra hayatlarında kimseyi istemezler. Yüreği soğuyanın, savaşı biter.

Rakıya sormuşlar; “sen ne işe yararsın”, demiş “delikanlıyı sustururum, soytarıyı coştururum.”

Her derdin devası vardır. Derdin devasızı, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır.

Biri size çok yüksek hareketlerle geliyorsa, “canım, aşkım, şöylesin-böylesin” diye.  Tanıştıktan hemen sonra bilin ki hayatınızı mahvedip geri gidecektir.

“Senin adını kol saatimin kayışına yazdım Piraye” diyen Nazım’ın öldüğünde saatinde “Vera” yazıyordu. İşte Aşk o gün öldü.

Kimsenin lafına sözüne takılmayın. Bir söz vardır; “bir gün bile sizin hayatınızı yaşamamış birinin sözüne takılıp hayatınızı zehir etmeyin.”

Saatlerce çevrim içi yazısını izleyip de sana “vakti olmadığını” söylüyorsa vazgeçeceksin

Size geç yazan, başkasına erken yazıyordur. Salak olmayın!

Sağıra sözünü, köre yüzünü süsleme, yorulursun.

İlişkinde noktayı cümlenin sonunda değil, tereddüt ettiğin yerde koyacaksın. Göreceksin neler değişecek.

Çok sevdiğini belli edersen ne mi olur? Bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirdiğinizde, ilk vazgeçeceği kişi siz olursunuz.

Biz “hayır” demeyi, “işim var” demeyi, “olmaz” demeyi beceremeyen insanlarız. Yorgunluğumuz bu sebeptendir.

Akıl hastanesinde bir hastaya soruyorlar; “Zaman nedir” diye. Akıl hastasının verdiği cevap; “Zaman, ölümü hak etmek için Allah’ın tanıdığı süreye denir” diyor. Söz bitmiştir.

Zaman; bekleyenler için çok yavaş, korkanlar için çok hızlı, yas tutanlar için çok uzun, sevinenler için kısadır. Ama sevenler için sonsuzluktur…

Bugün sevdiklerinizin gözlerinden öpmezseniz, gün gelecek mezar taşını öpeceksiniz. Bugün sevdiklerinizi kucaklamazsanız gün gelecek toprağına sarılacaksınız.

Ben çocukluğumu değil, çocukken babama baktıkça hissettiğim o güven duygusunu özlüyorum.

Hayatta hiçbir şey güven kadar güçlü değildir.

Üstada sormuşlar; “Geri dönmeyen şey” nedir? Üstat cevap vermiş; “İki şey geri dönmez. Biri ölen, ikincisi kırılan.” “Niçin” demişler; “Çünkü, birincisinde can yoktur, ikincisinde derman…”

Ağacı meyvesiyle tanırsın. Erkeği hanımı hastalandığında, kadını kocası fakirleştiğinde, kardeşi miras davasında, arkadaşı da zor zamanda tanırsın.

İnsan kötü günde yanında olanı ve bir de kötü günde onu satanı unutmazmış.

Zaman beni haklı çıkardığında, halen yaşıyor olmak istiyorum.

Hayat öyle garip bir şey ki; Yolcuların felaketi olan bir geminin mutfağında ölümü bekleyen ıstakozlar için Titanik’in batması mucizeydi. Gemi battı ve o ana kadar ölümü bekleyen ıstakozlar o batışla kurtuldu. Yani birinin felaketi, öbürünün mucizesi olabilir.

Bir büyüğe sormuşlar; “Efendim, zamanında ayaklarınızın altına hazineler serdiler, neden almadınız” diye. “Almam için eğilmem gerekiyordu” demiş…

Elindeki kemiği yere atmadan, kimin adam, kimin it olduğunu anlayamazsın.

İçime atıyorum ya… “üzülme, değmez” diyorlar. Değmeyenlere zaten üzülmem, üzüldüğüm şey değmeyenlere yüreğimin değmiş olması.

Markasız ve ucuz kıyafetler giymen, fakir olduğun anlamına gelmez. Unutma ki, bakman gereken bir ailen var, etkilemen gereken bir topluluk değil.

Allah bir kimseye durup dururken “bu şanslı olsun, bu şanssız olsun” demez. Şans ya da şanssızlık tercihlerimizde var…

Bakmakla öğrenilse, itler kasaplığı öğrenirdi.

Cahilsen okur/öğrenirsin. Geriysen ilerlersin. Paran yoksa kazanırsın. Her şeyin çaresi var. Fakat insan bozulduysa, bunun çaresi yoktur.

De, hele hafız; “insanın içine oturanlar neden bir türlü kalkmak bilmiyor. Hani ziyaretin kısa olanı makbuldü?”

Parasız olan erkeği kimse sevmez.

Bu sefer kalbini koy ortaya büyük oynayalım.

Demiş ki, “Kaybedeceğim oyunu oynamam ben. Masaya koyduklarım vazgeçtiklerimdir.”

Bilesinnnn….

OSMAN DANIŞ

YORUM EKLE