ALLAH, İNSAN VE DEVLET?

YILBAŞI,

Adam beyhude geçen YILLARA ağlamıyor, meçhulden gelen bir YILA UMUT bağlıyor; Halbu ki, YILLARIN GÜNAHI yok, hata ve günah da, doğruluk ve sevap da ancak İNSANIN kendisinde ve içinde..

Şüphesiz ki!

Mülkün ve Mahlukatın yegane/TEK yaratıcısı, banisi (inşa, imar ve ihya edicisi), mâliki, rezzâkı, müdebbiri (takdir ve tedbircisi), kollayıp/koruyanı ve yöneticisi ancak ve de elbet (Alemlerin Rabbi olan) ALLAH'TIR, ki ONUN sonsuz/sınırsız bol ve çeşitli/yararlı nimetli kainatın (MÜLKÜNÜN ve MAHLUKATININ) yegane muhatabı da (Onu tüm mahlukat adına görevli ve sorumlu tuttuğu canlı yaratık olarak ‘cüz'i bir irade’ akıl, izân ve nefis vererek hikmetle/bilgi ve idrakle donatarak) kusursuz bir şekilde yarattığı İNSANOĞLU olmak gerekir, ki bütün (elçi/PEYGAMBERLERİNİ) de İNSANLARDAN seçmiş..

Ancak!

 Yüce ALLAHIN kendi ezeli/ebedî ZÂTİ ilminden İNSANOĞLUNA bahşettiği cüzi irade hikmeti (AKIL ve NEFSİN) üstünde çift kutuplu/birbirine aykırı/zıt yönlü iki eylem biçimini (iyi/kötü ve de doğru/yanlış, güzel/çirkin gibi) taşıdığı için; İNSANLARIN bir kısmı sahip olduğu iradelerinden (Akıl ve Nefisten) beslenen AHLÂK Ve AMELİNİ kullanırken her iş ve eyleminde (NEFSİNİ AKLININ EMRİNE ALARAK) dolayısıyla (RÂHMANİ) bir sıfata da sahip olarak ALLAH’IN rızasını kazanarak mutlu ve umutlu bir şekilde KURTULUŞA ererler,ancak bir kısmı da (AKIL VE İZANINI NEFSİNİN EMRİNE VEREREK) onunla Ahlak Ve Amelini oluşturarak-Hayatlarını ikame ve idame edenler de ŞEYTANİ bir sıfatın da her türlü kirli ve yozlaşmış/bozulmuş zülmüne muhatap olarak, ŞİRK BATAKLIĞINDA debelenerek ve ALLÂH'IN gazabına uğrayarak HELÂK olurlar.

Örnek mi?

Örnek için sadece DİNLER tarihiyle ve ALLAHIN DİNİNDEN beslenip "İNSANLIĞA" hükmeden NEMRUT, FİRAVUN, KİSRA Ve TAĞUT gibi, AKLINI Nefis ve havasının emrine vererek ve haddini aşarak; Yüce ALLAH'A ŞİRK koşup/İLAHLIK taslayarak “YERYÜZÜNÜ” yaşanmaz kılan Despot "KRAL/HANEDANLARIN" zulüm ve zillet dolu karanlık tarihine bakmak kafidir.

Evet!

Sonuçta bunlar (NEMRUT- FİRAVUN- KİSRA ve TAĞUT gibi nasipsizler) de insandı ve elbet Hz. ADEM'DEN başlayarak yüce Peygamberimiz Hz. MUHAMMED'E (A.S.S.) kadar gelmiş/geçmiş binlerce PEYGAMBERLE HÂK/HAKİKAT DOSTU milyonlarca şahsiyet de elbette  "ALLAHIN YARATARAK KENDİNE/MUHATAP ALDIĞI" İnsanlardandı ancak; Onların Kimileri (NEFSİNİN) karanlığında HELÂK olurken, kimileri de iradelerini (AKIL, İZAN ve VİCDANIN) aydınlığında HAK VE ADALETLE kendinden emin şekilde doğru kullanarak ‘UMUTLA yürüyerek’ HAYAT BULARAK,ALLÂH'IN TAKDIR VE TEDBIRINE De SIĞINARAK KURTULUŞA” erdiler..

Peki!

 İnsan kimdir, nasıl bir mahlukattır, sahip olduğu (Aklı, Gücü, kudreti ve yeteneği) nedir ki; ALEMLERİN yegane/TEK RABBİ olan (yaratıcısı,  imar ve inşa edicisi, maliki, rezzakı, takdir ve tedbir alıcı/SULTANI) Yüce ALLAH; "İNSAN denen MAHLUKATI" yaratarak ve birbirine zıt kutuplu "AKIL VE NEFİSLE" donatarak ZATINA/DİNİNE dünyevi TEDBİR ve TASARRUFUNA muhatap alarak,  Yeryüzünü tüm mahlukatıyla beraber "İMAR-İNŞA ve İHYA" etmekten "Görevli ve Sorumlu" tutmuş?

Çünkü!

Kendi ezeli/ebedi ZATİ/Gaybi (Gizli/ Gizemli- Görünmez /Bilinmez ve tam Anlaşılmaz) kati varlığıyla- VAR olan yüce ALLAH, sahip olduğu sonsuz/sınırsız ve alemleri kuşatan kadim HİKMETİNİN ilm-i iradesiyle (İsim ve sıfatının ilim, güç, kuvvet, kudret ve güzelliğini de nakşederek) yaratmış olduğu KAİNATIN ve MAHLUKATININ; Kendi varlığıyla var olan "ZATİ" varlığıyla beraber  Ona nakşetmiş olduğu "ESMA-İ HÜSNASININ" da ilim,güç ve kudretinin (okunmasını, bilinmesini, anlaşılmasını, tanınmasını ve tanıtılmasını) istedi ki, insana "İLM'İ HİKMETİNDEN" cüzi bir irade (AKIL-İZAN ve NEFİS) gücü vererek yani "BİGİ/OKUMAK- BİLMEK- ANLAMAK" yeteneğiyle donatarak "İNSANI" yarattı ve elbet "ZATINA ve TECELLİYATINA” karşı da muhatap alarak Onu, yaratıklar "İNSANLIK ADINA" mülkünün (imar, inşa ve ihya) edilmesinden, kollanıp/korunmasından ve elbet eşitlikçi bir anlayışla HAK ve ADALETE uygun olarak tüm "MAHLUKATIN" fayda ve yararına açılmasından) "GÖREVLİ VE SORUMLU" tuttu..

Evet!

ALLAH bu görev ve sorumluğu İNSANA, ancak kendisinin bileceği -Hikmetine- binaen yaratmış olduğu bütün canlı/cansız varlıkları kapsamak üzere; Ve de  ancak " İNSANLIK ADINA" Mahlukatın fayda ve yararına İNSANOĞLUNA bahşetmiştir.

Çünkü!

ALLAH Hikmeti (Bilgiyi ve Varlıkları bilmeyi, anlamayı/tanımayı sağlayan cüzi iradeyi) yani; AKIL VE FERASETİ; yaratmış olduğu bütün varlıklar içinde sadece "İNSAN’A" vermiştir ve zaten bu nedenle de- Onu; "MAHLUKATININ" bütün ihtiyacını Rahmet ve merhametiyle gönderdiği "NİMETİNDEN" sağlamaktan ve onu hak ve adalete uygun bir şekilde dağıtmak üzere  paylaşmaktan da görevli ve sorumlu tutmuştur.

İşte!

Devlet kavramını da, YÜCE ALLÂH'IN İnsanlara yüklediği bu -İHTİYAÇ VE TEDARİK kaynaklı GÖREV Ve SORUMLULUĞUNUN beraberinde getirerek- İNSANLARI hayat alanı içinde -ORTAK BİR AKILDA BULUŞMAYA mecbur ettiği- Birlikte çalışmanın üretmenin ve paylaşmanın vazgeçilmez "ROL VE MİSYONU" ortaya çıkarmıştır, ki o da; İNSANLARI tek başına BİREYSEL iş ve işlevleri yapmak anlayışından SOSYAL ve ÇOĞULCU bir anlayışa götürerek toplum adına "HERKESİN ORTAK ve SAHİBİ OLDUĞU İNSANLIK ADINA HERKESE EŞIT/EŞİTLİKÇI ANLAYIŞLA BAKARAK ve DAVRANARAK HİZMET EDECEĞİ VARSAYILAN KATILIMCI BİR DEVLET SİSTEMİNİ" oluşturmak zorunda bırakmıştır..

Bu manada!

DEVLET, insanların tek başına yapamayacağı "ORTAK" iş ve hizmetleri yerine getirmek üzere bireylerin ortaya koyduğu "ORTAK AKLINDAN" beslenerek şekillenen; Soyut ancak KURUMSAL bir "İRADE" beyanıdır,ki görevi de; ancak “İNSANLIK ADINA” toplumun arz ve talebine uygun olarak sistemini kurmak ve  "KURUMSAL KİMLİĞİYLE" beraber “TÜM İNSANLARI ORTAK/MEDENİ BİR KADERDE BULUŞTURARAK ve ONU YAŞATMAK ÜZERE İNSANLIKTAN BESLENMEK VE İNSANLIĞA DA HİZMET EDEREK ONU BESLEMEK” esasına dayanır...

Yani!

İnsanlar, bir bakıma yüce ALLÂH'IN kendilerine verdiği GÖREV VE SORUMLULUĞU kısmen İNSANLIK ADINA, ortak/Akıl iradeyle Kurmuş oldukları ORTAK KURUMSAL KİMLİĞİ olan DEVLET SISTEMİNE devretmiş oluyorlar, ki o da aslında; Devlet eğer ki "HAK VE ADALETLE HÜKMETTIĞİ MÜDDETÇE, İNSANLARIN DA ALLAH’A KARŞI VADETMİŞ OLDUKLARI GÖREV VE SORUMLULUĞUNU BİR BAKIMA YERİNE GETİRMİŞ olur..

Ve ancak görünen o ki!

İNSANOĞLU, yüce ALLÂH'IN "İNSANLIK ADINA" kendisine bahşetmiş olduğu bu vazgeçilmez makul/makbul "GÖREV VE SORUMLULUĞUNU" asırlardan beridir ki asla doğru/dürüst yerine  getirmediği gibi, onu zaman zaman da istismar ederek ve kendi ikbal ve imkan dünyasına hasretmek üzere; Büyük bir gaflet, hıyanet ve nankörlük içine de girerek yüce ALLAH'A karşı eş koşarak ve de ortaklık iddiasında bulunarak DİNİNİN emir ve yasaklarına uymayarak "ŞİRK BATAKLIĞINA" düşerek ALLÂH'IN gazabına uğrayarak HELÂK olmuştur, elan HELAK oluyor ve eğer aklını başına almazsa bundan sonra da elbet HELAK olmaya devam edecektir..

Evet/Sonuç olarak!

Allah ZATİ varlığıyla beraber, yaratmış olduğu Kkainatın ve üstündeki mahlukatının NİMETİYLE beraber düşünülmesini, okunmasını, bilinmesini, anlaşılarak fayda ve yarar sağlanmasını ve elbette kollanıp/korunmasının da “GÖREV ve SORUMLUĞUNU” ancak İNSANOĞLUNA bahşetmiştir çünkü-ONU;Kendi ilm’i iradesinden HİKMETLE bilmek/anlamak melekesiyle (akıl, izan ve nefisle) ve de güç, kuvvet ve kudretle donatarak ve bizzat kendi ZATINA muhatap alarak ve sonunda hesap sormak üzere SINAMAK üzere yaratmıştır.

İnsanlar, istediklerinde bu görev ve sorumluluklarını kısmet “ORTAK” bir sistemde birlikte ve kendi adına kullanmak amacıyla “DEVLET” denen kurumsal ve hizmetsel bir yapıyı da DENETLEMEK üzere kurarak ; ONUN da görev ve sorumluluklularını yerine getirebilirler..

SON/SÖZ;

ALLAH, herkesi SONUCUNA katlanmak ve HESAP vermek üzere dünyevi DİNİNDE (Ahlak ve Amelinde) serbest ve özgür bırakmıştır; İsteyen “ALLAH’A” uyar, istemeyen uymaz ve kendi sahte İlahlarıyla yaşamaya devam edebilir elbet, çünkü ALLAH bu fani İMTİHAN dünyasında (Mümin/Müşrik) demeden herkesin de rızkını kısmadan hak ve adaletle veriyor ancak herkesi de (İYİ/KÖTÜ)demeden “AMELİNDEN” hak ve adaletle elbet sorgulayacaktır..

Sevgilerimle.

YORUM EKLE